BİZ avukatları aracılığıyla gönderdiği mesajlara bakıp “megalomanyak” deyince bazıları “Ağır kaçmamış mı?” diye itiraz etti. Kendisini Mustafa Kemal’le kıyaslamaya kalkan Abdullah Öcalan’a onu söylemez de ne demeyi uygun bulursunuz?
Ama yine de ihtiyatlı olalım da dünkü Milliyet’te çıkan sözlerine birlikte bakalım.
Muhterem (!) avukatlarıyla yaptığı son görüşmede hem iktidarın "Demokratik açılım" dediği sürece dahil olmak -yani muhatap alınmak- istediğini söylemiş hem de bu bağlamda yapılması gerekenleri dikte etmiş.
Efendim, kendisi sürece dahil olunca "Emniyetle 90 gün müzakere etmesi lazım"mış. "Sorunun askeri boyutunun çözülmesi için de 45 gün (askerlerle) müzakere etmesi gerekir"miş.
Bundan iki yıl kadar önce DTP (Demokratik Toplum Partisi)ile PKK’yı eleştirmiş, "PKK (beni) pratik önder olarak görüyor. DTP pratik önder olarak görüyor. Benim gelip onları kurtarmamı bekliyor. Ben tanrı değilim, bir kahraman da değilim. Bu şartlarda kimseyi kurtaramam. Bu koşullara rağmen benim pratik önderlik yapmam ahlaki de olmaz" diyordu (8 Eylül 2007, Milliyet).
Demek ki o sırada bir ruhi çöküntü içindeydi. Şimdi, o tür insanlarda çok görülen ikinci hali yani kendini olağanüstü bir insan gördüğü durumu yaşıyor.
Daha önce de sık sık tanık olmuştuk. Böyle dönemlerinde herkesi "meseleleri anlayamamakla" suçlar. Ona kalırsa kimse "sorunların derinliğini" göremez. Hatta mücadelesini (!) onun ne demek istediğini bile anlamaktan aciz insanlarla yürütmek zorunda kaldığı için üzgündür. Bir tek o "derin" düşünür. Ama nedense ağzından "derin" hiçbir laf çıkmaz.
Nitekim avukatlarla yaptığı son konuşmadan da bu "megalomani" akıyor. Bakın dünkü Milliyet’ten birlikte okuyalım:
"Sorun benim affedilip affedilmememle ilgili değil. Sorun çok daha derinlerdedir. (...) Türkiye’de Yaşar Kemal dahil hiçbir aydın, sorunu tam olarak derinliğine kavrayamıyor.
(...) DTP beni temsil etmiyor. PKK beni temsil etmiyor. Bir başkası beni temsil etmiyor. Mesela Ahmet Türk’le mi çözmek istiyorsunuz? Sizi engelleyen mi var? Çözün! Sorunu bu şekilde çözebilecekseniz, çözün..."
Sonra kendisi tarafından açıklanacak olan "yol haritası"nın toplum içinde yaratacağı "çatışma"ya atıfta bulunuyor. Bu dönemi 1789 Fransız Devrimi ardından yaşanan çalkantılı yıllara benzetiyor ve "Şimdi bu mücadelede 40 milyon Kürt var... 40 milyon Kürt ayağa kalktığı zaman ortada devlet mevlet diye bir şey kalmaz" diyor.
Şimdi böyle konuşan adamın, Nairobi’den Türkiye’ye getirildiği tarihlerde "Asmayın. Bildiğim her şeyi anlatacağım" dediğini, kendisinin "üniter devlet"ten yana olduğunu ve "Atatürk milliyetçiliğine" methiyeler düzdüğünü anımsıyor musunuz?
Anlaşılan onun ruh hali ile ilgili ilk teşhisi yabancılar koymuşlar. Nitekim yakalandığı zaman Londra’da yayımlanan Independent gazetesi onu "psikopat bir katil" olarak nitelendirmiş, "Ebu Nidal’ın (o da ruh hastası bir Filistinli terör lideriydi) Kürt versiyonu" diye nitelemişti.