OKUYUNCA neye isyan edeceğine karar veremiyorsunuz... İhtimal Avrupa Birliği’nin (AB) Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn’in, yıllardır vatandaşlarımızın AB ülkelerinin konsolosluk kapılarında sürünmesine bizim sebep olduğumuzu ortaya koyan sözlerini, dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur.
Olli Rehn, vatandaşlarımızın bizim yüzümüzden eziyet çektiğini söylemiş.
Olayın özeti şu... AB Parlamentosu Üyesi Vural Öger, henüz AB üyesi olmadıkları bir yana, "tam üyeliğe aday"lığa bile sayılmayan Sırbistan, Makedonya, Karadağ, Bosna Hersek ve Arnavutluk gibi ülkelerle "vizelerin kolaylaştırılması" anlaşması yapan AB’nin, "Neden Türkiye ile de benzer anlaşmalar yapmadığını" sormuş.
Rehn de, "Türkiye ile uzun zamandan beri Vize Kolaylığı Anlaşması yapmak için çaba sarfettiklerini, ancak karşılık alamadıklarını" söylemiş.
Keşke sözü orada bitseydi. Meğer daha da varmış. "Böyle bir anlaşmanın Türkiye’deki geniş kesimlere vize muafiyetigetireceğini" söyledikten sonra:
"Vize Kolaylığı Anlaşması için defalarca girişim yapılmasına ve Ankara’yı cesaretlendirmemize karşın, Türk hükümeti bu yönde müzakerelerin başlatılmasının istendiğine yönelik herhangi bir niyet belirtmemiştir" demiş.
Bu dedikleri doğruysa, vatandaşlarımızı bunca yıldır Almanya, Avusturya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin konsoloslukları kapısında sürünmeye mahkûm edenlerin konsolosluklardaki görevliler olmadığı, kendi insanımıza bu insanlık dışı muameleyi bizim Ankara’daki yetkililerimizin reva gördüğü ortaya çıkar.
Hoş, bu meselenin geçmişine bakınca hayret edecek bir şey olmadığı hemen görülüyor. Nitekim Türk vatandaşlarının vize alması koşulunu 1980 yılında ilk olarak Almanya koyduğu zaman da hükümetimiz sesini çıkarmamıştı.
O yüzden başkasından önce kendi insanımızdan çektiğimizi bilmekte yarar var.
Aslında bu son meselenin de yeni olmadığını çoğumuz biliyoruz. Nitekim yaklaşık 10 yıldır bu konunun mücadelesini veren -o tarihlerde Hamburg’da idi- Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Harun Gümrükçü sesini duyurmak için çok uğraştı. Gümrükçü özetle, "AB hukukuna göre vatandaşlarımız hem bu eziyetlere katlanmaya mecbur değil, hem de Birlik ülkelerinde iş yeri kurma, oy kullanma gibi haklara sahip" diye çırpındı durdu.
Gümrükçü’nün tezinin hukuki dayanağı sağlamdı. İddiasına göre, AB Adalet Divanı, Eren Atabay isimli bir TIR şoförü ile Nadi Şahin isimli bir iş adamının AB aleyhine açtığı davada onları haklı bulmuş ve hem "iş yeri" açabileceklerine karar vermiş, hem de -sonuç olarak vizeler dahil- bir çok konuda insanlarımızın önünü açmıştı.
İngiltere’de de Veli Tüm ile Mehmet Darı isimli iki Türk, aynı şekilde yargıdan karar almışlardı. Ayrıca Türkiye Genç İşadamları Derneği bir süredir "haklarımızı koparın" diye Dışişleri Bakanlığı dahil sayısız kapı çalmış yardım istemişti.
Tüm mesele, hükümetin AB ile yapılmış anlaşmalara ve bu kararlara dayanarak vatandaşımızın hakkını aramasıydı.
Ama kös dinleyen kulaklara hiç kimse sesini duyuramamıştı.