SEÇİM akşamı yazdığınız yazı, belli bir dakikaya kadar olan gerçekleri esas almaya mecburdur. Çünkü sonuçlar daha sonra kesinleşir. Ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle söyleyelim:
Seçimin o dakikaya kadar alınmış sonuçları bile "anlayana sivrisineğin saz" olması gibi çok şey anlatır.
Dün yapılan yerel seçimler Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) oylarının düşme sürecine girdiğini açık şekilde ortaya koydu.
İster Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi son milletvekili genel seçimindeki yüzde 46.7’lik oy oranını, isteseniz de Mart 2004’te yapılan yerel seçimlerde aldığı oy oranı olan yüzde 41.6’yı esas alın... Görünen o ki AKP en çok yüzde 39-40 kadar oy alacaktır.
Kesin sonuç bunun az üstünde olsa bile özü itibarıyla gerçek budur.
Bu satırları yazarken daha net bir rakama dayanamıyoruz. Çünkü son milletvekili genel seçiminden farklı olarak bu seçimin ülke çapındaki sonuçları o kadar hızla ortaya çıkmadı. Zaten çıkamazdı da... "Seçim Sandık Kurulları"nın önünde o zaman sadece "milletvekilliği" için kullanılan oylar vardı. Bu defa öyle değil. Aynı kurul köylerde iki, ilçe ve il merkezlerinde dört, Büyükşehir Belediyesi olan yerlerde beş ayrı seçim için verilmiş oyları saymaya mecburdu.
Değindiğimiz nedenle ihtiyatlı bir dil kullanmak zorunda olsak bile, bazı gerçekler şimdiden belli:
AKP oy kaybediyor -düşüşe geçti- diyorsak bunun bir nedeni olmak gerekir.
Hepimizin tanık olduğu gibi AKP bu kampanyayı "yerel yönetim" seçimi olmaktan çıkartıp "genel seçim" kampanyasına dönüştürdü. O yüzden AKP lideri Tayyip Erdoğan kampanya boyunca 62 ilde konuştu. Olaya müthiş bir hırsla asıldı. Öyle sanıyoruz ki bundan da oylarını yükselterek çıkabilseydi, "aklındaki programı" uygulamaya sıranın geldiğini düşünecekti. Yani, artık ne istiyorsa yapacaktı. Anayasa mı? "Mecbur olduğun kadar danışırsın.""Devleti tam olarak AKP’lileştirmek" mi? "Kimseye sormadan yürürsün." "Medyayı ezmek" mi? "Dışarıdan içeriden itiraz varmış, aldırış etmezsin." "Avrupa Birliği" mi? "Zaten maksat girmekten çok, öyle görünmekti. Onu da kaderine terk edersin." "Hukuk devleti" mi? "Hukuka, iktidara uymayı öğretirsin."
Oyları azalmış olsa bile Tayyip Erdoğan bütün bunları yapma gücüne hálá sahiptir. Ama bunları yaparak sağlıklı bir adrese ulaşabileceğini söylemek mümkün değildir.
Peki ama, şimdi karşılaştığımız sonucu doğuran nedir?
AKP liderinin şansı, karşısında -maalesef- ana muhalefet dahil, uzun erimli, heyecanlı, iktidar olmayı aklına koymuş bir muhalefetin bulunmamasıdır. O nedenle bu sonuç "muhalefetin başarısı" ile değil AKP’nin yanlışları ve onun elinde olmayan etkenlerle açıklanabilir.
Dünyadaki ekonomik kriz bu konuda en önemli etkendir. Ama belki de onun kadar önemli olan ikinci etken, Tayyip Erdoğan’ın "siyaset yapma üslubu"dur. Her yerde herkesi azarlayan, "huşunet" (sertlik, kabalık) saçan, gerilim yaratan politika tarzıdır. Üçüncüsü, Saadet Partisi taraftarlarının AKP’ye ödünç verdikleri oyları geri alıp Saadet Partisi’ne vermesidir. Dördüncüsü, Erdoğan’ın, "dayatmacı" zihniyetidir. Bizce sivrisineğin vızıltısından bunlar anlaşılıyor.