Paylaş
İştahımız kursağımızda kaldı:
“DTP’yi kapatma kararını” Anayasa Mahkemesi’nin değil de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) verdiği veya verdirdiği varsayımıyla hareket eden “yüzleri poşuyla kapalı” bir grup yiğit(!) dün bu partinin Diyarbakır İl Başkanlığı’na “molotofkokteyli” denen “alevli” şişelerden atmışlar.
Gerçi attıkları hedefe ulaşmamış ama, bunların “barış, kardeşlik, hak, adalet ve hukuk”tan başka bir şey istemediklerine ilişkin iddialarıyla yaptıklarını yan yana koyunca, kimin ne kadar barışçı olduğu görülüyor.
Sadece o değil, Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi “kapatma” kararını “hukuki” değil de “siyasi” sayanların ne kadar temelsiz konuştuklarına da bu olay ışık tutuyor.
Diyebilirsiniz ki bir tek “molotofkokteyli” atma olayına bakıp da o sonuca ulaşılabilir mi?
Eğer Anayasa Mahkemesi’nin DTP hakkındaki kararının gerekçesini okursanız sadece bu olayın değil, o anlayışın ürünü olan sayısız bu tür olayların mahkemeye o “kapatma” kararını verdirdiğini görürsünüz.
Nitekim mahkeme, verdiği kararı “siyasi” bulanların gözlerine sokarcasına konuyu sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve karardaki ifadeyle “Avrupa ortak standardını saptayan Venedik Komisyonu kriterleri” ışığında değil meşhur Paris Şartı ve 1993 tarihinde Viyana’da toplanan Dünya İnsan Hakları Konferansı Sonuç Bildirgesi kriterlerine dayandırmış. Yani “Ulusal mevzuatımız demokratik açıdan kısıtlayıcıdır mı diyorsunuz” dercesine hareket etmiş.
DTP’lilere “Bu anlayışla Türkiye’de değil, gidip Avrupa’nın en gelişmiş demokrasilerinden birinde de siyaset yapmaya kalksanız, partinizin kapısına kilit vururlar” demiş.
Taa ki yeni BDP’li politikacılar önce yasak olmasına rağmen- “etnik bir kesimin partisi” olmaktan çıkıp tüm Türkiye’nin partisi olmayı içlerine sindirsinler.
Anayasamız ve Siyasi Partiler Yasası, bu ülkede “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik fiillerin işlendiği bir odak haline gelen” partinin kapatılacağını açıkça söylediği halde bunu çiğnemeye hakları olduğunu hayal etmekten vazgeçsinler.
Bu ülkede değişik etnik kökenden gelen insanların bulunduğu, onların kendi kültürlerini koruma, dillerini öğrenme, öğretme, istedikleri her alanda kullanma haklarıyla ilgili sorun yok. Her bireyin yasa önünde her konuda eşitliği de tartışılmıyor. Ama o bahaneyle tutar “Biz ayrı bir halkız” dersen, “Senin derdin ne?” diye sorarlar adama.
Mahkeme bir bakıma bunu yapıyor.
Bir de bunlara “teröre ve teröriste destek verme bizim meşru hakkımızdır anlayışıyla hareket etmeniz eklenince sonuç da öyle olur” diyor.
Paylaş