SON olarak Başbakan Tayyip Erdoğan ya Van’da yahut Batman’da söyledi... "Hiçbir zaman popülizme tenezzül etmezler"miş.
Hoş daha önce de en az 10 kere aynı şeyi söylediğini elimizdeki kupürler ortaya koyuyor. Ama eminiz gerçek sayı 50’den az değildir.
Peki "popülizm"in amacı nedir?
Kısa vadede seçmenin gözünü boyayan ama uzun vadede ülkenin çıkarlarına ters düşen politika demek değil mi?
Bu da seçim kazanmak, iktidarda kalmak için yapılır. Popülizmin en bilinen yolu, seçmeni kandırmak için kamu kaynaklarını har vurup harman savurmak, yani bol keseden dağıtarak siyasi rant sağlamaktır.
Gelelim bugün içinde bulunduğumuz duruma:
Tunceli’de "buzdolabı, çamaşır makinesi, koltuk, kanepe" gibi göze batan -sözde- "hediye"ler nedeniyle ayyuka çıkan, ama ülkenin pek çok yerinde başka şekillerde sürüp giden kampanya eğer "popülizm" değilse nedir?
Eğer bu uygulama "sadaka"cılığı insan onuruna aykırı saymayan bir sosyal devlet uygulaması ise, Yüksek Seçim Kurulu neden bunu durdurmak için iki kere karar almak zorunda kaldı? Neden Mustafa Yaman isimli Tunceli Valisi hakkında "disiplin işlemi" yapılması için İçişleri Bakanlığı’nı göreve çağıran bir karar aldı.
"Popülizme" zerre kadar itibar etmediğini ileri süren bir siyasi iktidarın -ki doğrusu iyi bir politikadır- "Köylere destek" amacıyla ayırdığı 500 milyon TL’lik ödeneğin 11 Mart’a kadar illere dağıtılması kararı, tesadüfen mi seçimden önceye denk geldi?
Bu siyasi iktidarın popülizmde de, hukuk tanımazlıkta da, partizanlıkta da, ayrımcılıkta da, baskıcılıkta da eşi az bulunur.
Diyelim ki biz bunları "yanlış" bir değerlendirme yaparak, hatta AKP iktidarına sırf muhalefet olsun diye söylüyoruz.
Peki önce "Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankara’dan geçiremiyor" diyerek seçmenleri baskı altına aldığı için eleştirilen Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin önceki gün Antalya’nın Serik ilçesinde aynı görüşü niçin tekrarlayıp, "29 Mart’tan sonra bana yardımcı olacak bir belediye başkanı seçin" dedi?
Şahin’in "29 Mart’ta merkezi hükümet değişmeyecek" hatırlatmasından sonra "Yol göstermeme gerek yok. Sizlere inanıyor ve güveniyorum. Karar sizindir. Kararınız, başımızın üstündedir" demesi aba altından sopa göstermek değilse nedir?
Bu tür sözleri öteki bakanların da söylediğini, daha fenası Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hem Tunceli Valisi’ne hem de o sözleri söyleyen bakanlara kamuoyu önünde sahip çıktığını bilmeyen mi var?
Bakın daha ötekilere örneğin bu iktidarın "Benden olanları korurum, benim suyuma gitmeyenleri ezerim" anlayışına ve diğerlerine gelmedik.
Tek parti döneminde, daha doğrusu 1936-39 arasında "valilerin aynı zamanda parti il başkanı" olmasına izin veren uygulamayı sanki çok partili dönemin gerçeği imiş gibi eleştiren Başbakan Tayyip Erdoğan değil miydi?
Şimdi aynı Başbakan’ın izlediği politikanın, "valileri AKP İl Başkanı gibi hareket etmeye zorladığını" maalesef bazılarının da gayretkeşlik içinde olduğunu inkár edebilen var mı?