BİZLER meğer boşuna gürültü çıkartır dururmuşuz. Yüksek Seçim Kurulu da, Tunceli’den başlayan ve öteki illere de sirayet edeceği anlaşılan "seçim rüşveti" uygulamalarını durdurmaya karar verirken, "ilgilileri" hiç de ilgilendirmeyen bir iş yapmışmış. Çünkü ortada "devletin bütünlüğü ve sürekliliği" kavramı varmış.
Bunu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’dan öğreniyoruz.
Başbakanın avukatlığını yaptığı dönemden "hukukçu" olduğu anlaşılan Hayati Yazıcı, dünkü gazetelerde yayınlanan sözlerine şöyle devam ediyor:
"Devlet hiçbir faaliyetini seçim ya da başka nedenlerle tatil etmez. Tatil etmesini istemek de bana göre akılla, mantıkla bağdaşmaz."
Verdiği bilgiye göre Tunceli’deki "eşya dağıtma" projesi bir yıl önce başlatılmış. Bunun 29 Mart’ta yapılacak "seçim"le filan ilgisi yokmuş.
Gerçekten yok ise, iki ay erteleyip seçimden sonra dağıtsanıza!
Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Sultanbeyli’de ve Eyüp’te başlattığı "çarşaflı, türbanlı üye yazımı" şovlarının önümüzdeki seçimle hiç ilgisi olmadığını söyleyen CHP ileri gelenleri ne kadar doğru konuşuyorsa, Hayati Yazıcı da o kadar doğru konuşuyor.
Samimiyet (!) konusunda birbirlerinden zerre kadar farkları yok.
Nitekim AKP iktidarının "eşya dağıtma" projesi öteki illere sıçramaya başladı. İlk örnek olarak Kırklareli Valiliği’nin,"Yayla Mahallesi’nde yaşayan Roman kökenli vatandaşların henüz kanalizasyonu olmayan evlerine banyo ve tuvalet yaptırmaya başladığı" bildiriliyor.
Aynen Tunceli Valisi Mustafa Yaman gibi Kırklareli Valisi Hüseyin Avni Coş da, önümüzdeki 29 Mart günü seçmenlerin sandık başına gideceğini henüz duymamış olmalı ki, bu olayın "seçimle ilgisi bulunmadığını" söylemiş.
Kırklareli Valisi’nin belki de hakkını yiyoruz. Çünkü onun 77 çifte toplu düğün yaptığı, 50 çocuk için de sünnet töreni düzenlediği bildiriliyor.
Bunları seçimin tartışılmaya başladığı dönemden önce yaptırdıysa elbet diyecek yok. Ama bugünlerdeki banyo, tuvalet yaptırma kampanyasını kendisi ne kadar seçimle ilgisiz gibi gösterse de mızrağı çuvala sığdırması imkánsızdır.
Zaten Başbakan Tayyip Erdoğan böyle davranmayan -yani Yüksek Seçim Kurulu’nun kararını ciddiye almayı düşünen- valileri de "Tunceli Valisi gibi yapmaya" davet ettiğine göre, kalan 79 validen gelecek haberleri bekleyin.
Böylece, verdiği kararlar Başbakan tarafından ciddiye alınmayan, Devlet Bakanı Yazıcı tarafından, demagojik bir açıklamayla "devletin faaliyetlerinin kesintisizliği" ilkesine bağlanan, valiler tarafından hiçe sayılan bir Yüksek Seçim Kurulu’yla seçime gidiyoruz.
Anayasa’ya bakarsanız, "Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikáyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama" konusunda tam yetkili olan ve "verdiği kararlara itiraz edilemeyen" bir Yüksek Seçim Kurulu’ndan söz ediyoruz.
Sadece o değil, "(...) Kendilerini kanunlardan azade, hukuken bağımsız görenler (...) büyük yanılgı içindedir. (...) Hiçbir gerekçe hukuku çiğnemeyi masum göstermez" diyen (6 Şubat 2007 Hürriyet) bir Başbakan’ınyönettiği Türkiye’de yaşıyoruz.