YARGITAY’ın, hukukçular arasında özel itibara sahip 4’üncü Hukuk Dairesi, tüm “Ergenekon” sürecini etkileyecek müthiş bir karar verdi: BugünküHürriyet’te okuyacağınız gibi, Yüksek Mahkeme, Ergenekon sanığı sıfatıyla tutuklu olan Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın “tahliye” taleplerini gerekçesiz reddeden yargıçları, Haberal’a tazminat ödemeye mahkûm etti.
Ve “hukuka saygı” yahut “adil yargılanma hakkı” söz konusu olunca, Türkiye’nin bugünkü iktidar döneminde geldiği skandal ötesi durum böylece yargı hükmüne bağlanmış oldu. Ayrıntıyı haber sütunlarında okuyacağınız için onlara girmiyoruz. Ama karardan anlaşıldığına göre, Haberal’a sorguda 180 adet soru sorulmuş ama hiçbiri Haberal’ın suçlandığı “terör örgütü kurmak ve yönetmek”le ilgili değilmiş. Dahası, Haberal’ın tahliye istemlerini inceleyen İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçları, bunları reddederken hiçbir gerekçe göstermemiş. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de böylece Haberal’ın “adil yargılanma hakkını” ihlal eden 9 yargıcı, Haberal’a 1500’er lira tazminat ödemeye mahkum etmiş. Bu kararın Mustafa Balbay, Tuncay Özkan dahil Ergenekon sanığı sıfatıyla Silivri Cezaevi’nde çile çeken pek çok sanık için çok önemli olduğunu belirtelim de söze sonra devam edelim. Gördüğünüz gibi “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri”nin adalet dağıtmaktan çok, adaleti engellediği izlenimi verdikleri bir süreci yaşıyoruz. Örneğin gerçekte İsmailağa Camii ve Fethullah Gülen cemaatleri hakkında soruşturma açtığı için tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in “tahliye”si de aynı şekilde engellendi. Aynı tür “soruşturma” veya “usul” kuralı ihlalleri hem Av. Turgut Kazan hem de gazeteci İlhan Selçuk’un vekilleri tarafından yargıya götürüldü. Netice Turgut Kazan’ın, Ergenekon soruşturması “Özel Yetkili” savcısı Zekeriya Öz’ün “ifadeye çağırma, zorla getirme, yakalama ve aramaya ilişkin” yasa hükümlerini ihlal ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılması istemi, -Adalet Bakanlığı’nın engellemesine rağmen- Ankara Dördüncü İdare Mahkemesi tarafından kabul edildi. Yani “yargı dağıtma işinin keyfiliğe izin vermediği” karara bağlandı. Aynı şekilde gazeteci İlhan Selçuk’un vekilleri de, Selçuk’un dava ile ilgisi bulunmayan telefon kayıtlarının İddianame’ye konulmasının yasalara aykırı olduğunu yargı hükmüne bağlattılar. Görüldüğü gibi hukuku çiğnemeye kalkanlar veya göz göre göre çiğneyenler, er veya geç hukukun sillesini yiyorlar. Nitekim bekleyin... Son günlerde Anayasa Mahkemesi’ni kendi istedikleri yönde karar almazsa “hukuk dışı” sayacaklarını söyleyenler, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yasal yetkisini kullanarak atadığı yargıçlardan beğenmediklerini “Korsan Kararname ile atanmış” diyerek teşhir edenler, Anayasa Mahkemesi üyelerinin özel telefon konuşmalarını “suçmuş gibi” yayın konusu yaparak mahkemeyi baskı altına almaya çalışanlar da günü gelince aynı şekilde hukuk sillesiyle ayılacaklardır. Kaldı ki o da olmazsa Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’yi “Ya adalet dağıtmayı öğren veya Avrupa Konseyi üyeliğinden atılmaya razı ol” diyerek yola getirecektir. Çünkü Türkiye’nin “adil yargılanma hakkını ihlal ettiğine” ilişkin 70’i aşkın dosya halen komitenin önünde, böyle bir kararın verilmesini beklemektedir.