BİLMEDEN kimsenin kimseyi suçlama gibi bir hakkı yok.
O nedenle 3 Ekim günü öğleden sonra Şemdinli sınırları içindeki Aktütün Jandarma Sınır Bölüğü’neve bölüğün güvenliğini sağlamakla görevli Bayraktepe’deki askerlerimize yapılan PKK saldırısıyla ilgili gerçekleri öğrenmek için bir süre beklemek zorundayız.
Ama elimizde insanı düşündüren bazı veriler var:
Bu beşinci saldırı imiş. Daha önce, ilki 1992’de olmak üzere 4 saldırı daha yapılmış.
Bu defa 15 yiğidimizi şehit verdik. İlk, yani 1992’dekinde verdiğimiz şehit 22 imiş.
Ve bugüne kadar aynı yerde verdiğimiz şehitlerin sayısı 44’ü bulmuş.
Bu bilgilere bakınca "İkide bir saldırıya uğrayacağı belli olan bu birliğin güvenliği için gerekli tüm önlemlerin ihmal edilmiş olmasını düşünmek bile abestir" diyorsunuz.
Peki ama aksayan nedir?
Yukarıda dediğimiz gibi "harekátın" hangi koşullar içinde sürdürüldüğünü bilemiyoruz. Ama PKK bu saldırıda gerçekten 350 kadar silahlı terörist kullandıysa bizim de onlara 1350 kadar askerle yanıt verme şansımız yok muydu?
Keza askerimizin silah gücü, kullandığı teknoloji PKK’nınkiyle kıyaslanamayacak kadar yüksek olduğuna göre, 5 saat süren çarpışmadan alabileceğimiz en iyi sonuç (henüz bilinmeyenler hariç) "23 PKK’lıyı etkisiz hale getirmek"ten ibaret mi olmalıydı?
Aslında öteden beri üstünde durduğumuz ama ilgililere bir türlü duyuramadığımız bir husus daha var:
Bu tür büyük bir olay yaşandığı zaman acaba o olay ardından "Yapılmış bir yanlış var mı? Varsa sorumlu kimdir?" sorusu soruluyor mu? Resmi bir inceleme yapılıyor, kusurlu görünen varsa bunun bedelini ödemeye mecbur ediliyor mu?
Örneğin, 1992’deki Aktütün baskınında 22 şehit verdiğimiz zaman o olay soruşturma konusu yapılmış mıydı? Yapıldıysa ne sonuca ulaşılmıştı? Bir kusur söz konusu idiyse bu yüzden yargılanan olmuş muydu?
Bu soruların yanıtlarını bilmiyoruz. Kamuoyu da bilmiyor.
Bilinmeyince "kusuru olanın üstüne gidilmiyor" diye düşünenler haksız mı oluyor?
Bu açıdan bir örnek verelim:
Mayıs 1993’te 33 askerimiz Bingöl-Elazığ arasında alçakça kurşuna dizildiği zaman yeterli güvenlik önlemi almadan o evlatlarımızı otobüse doldurup gönderen komutanlardan hesap sorulması gerektiğini yazdığımızı anımsarız. Bu yüzden başlatılan soruşturmanın yıllarca savsaklandıktan sonra göstermelik birkaç ceza ile kapatıldığının farkındayız.
Ama bir gerçek var:
Kusuru olan varsa onu ortaya çıkarmak ve hesabını sormak amacıyla soruşturma yapılmadığı zaman, bu ihmalin bedelini bir sonraki baskında şehit olan yavrularımız ödüyor.
Tekrar ediyoruz:
Kimseyi suçlamaya hakkımız olmadığının bilincindeyiz. Ama evladını askere gönderen anaların yüreğinin bir ölçüde olsun rahat edebilmesi için, evlatlarına gerektiği gibi sahip çıkmayanların da bedel ödediğini görmeleri gerektiğini savunuyoruz.