WASHINGTON’dan gelen haberler Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ne kadar telaşlandırsa yeridir.
Anlaşılan o ki Washington, ilk aylarda, protokol kurallarını bile gözardı ederek Başkan Bush’la görüştürdüğü Tayyip Erdoğan’ı defterden silmiş.
Bizim şahsi düşüncemize göre Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, başka bir ülkenin değil, Türk halkının desteğiyle görev yaptığı sürece makbuldür. O nedenle bir zamanların İngiliz’ci Kamil Paşa’sı, Rus’çu Mahmut Nedim Paşa’sı, Alman’cı Enver Paşa’sı gibi ifadeleri kendi ulusumuza hakaret sayarız.
Ama belli ki bazıları için bunlar olağan şeyler. Zaten o nedenle diyoruz, Tayyip Erdoğan’ın keyfi ne kadar kaçsa yeridir diye.
Bu sonuca kendi tahminimizle varmıyoruz. Dünkü gazetelerde AKP adına Washington’da nabız yoklamaya giden Başbakan Danışmanı Cüneyd Zapsu ile AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’ye, ABD yönetimini temsil ediyormuş gibi konuşan ABD’lilerin sözleri yer almıştı. Durumu onlardan öğreniyoruz.
Belli ki HAMAS lideri Halid Meşal’ın şubat ortalarında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı tarafından Türkiye’ye davet edilmesi üzerine AKP’nin kamuoyuna verdiği bilgiler gerçeği yansıtmıyormuş.
Anımsanacağı gibi bu ziyaretin hem ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne hem de İsrail’e bildirildiği ileri sürülmüş, "kamuoyu karşısında ifade ettikleri rahatsızlıklara bakmayın, biz onların rızasını aldık" mesajı verilmişti.
Meğer verilen, alınan, uzlaşılan bir şey yokmuş... Nitekim Washington’da Zapsu’ya ve Dişli’ye "hükümetten hükümete güven ilişkisi olmayabilir" diyerek, ABD yönetiminin artık AKP iktidarına güven duymadığı tebliğ edilmiş.
Aslında bu durum, yani ABD-AKP aşkının nefrete dönüşmesi yeni bir olgu değil. Daha önce yaşananlar... Örneğin 1 Mart Tezkeresi olayında ABD’nin kendini aldatılmış hissetmesi; 4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de ABD askerlerinin 11 Türk askerinin başına çuval geçirerek, sadece Silahlı Kuvvetlerimizin değil, ulusumuzun onurunu da ayaklar altına alması... HAMAS lideri Ahmed Yasin’in öldürülmesi üzerine Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i terörist devlet ilan etmesi; buna yakın bir ifadeyi Felluce saldırısı üzerine ABD hakkında kullanması; ABD’nin o zamanki Büyükelçisi Eric Edelman’ın randevu talebini uzun süre yok sayması, bu sonucu zaten doğuracak olaylardı.
Nitekim Washington havasını iyi yansıtan gazeteci Yasemin Çongar bu aşk-nefret gel-gitini birkaç kez yazdı. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan -yanlış anımsamıyorsak- Wall Street Journal’a gönderdiği bir makaleyle adeta tövbe istiğfar edercesine "bundan böyle sözünüzden çıkmayacağız" anlamına alınabilecek sözler söyledi. Ama görülüyor ki, sonuç değişmedi.
Biz yukarıda dediğimiz gibi "Washington tarafından beğenilmemeyi" anlarız ve önemsememeyi tercih ederiz. Lakin Başbakan’ın Danışmanı Zapsu’nun ABD yetkililerine söylediği bildirilen bir söz var... "Devirmeye çalışmak yerine (demek ki ABD’nin Erdoğan’ı devireceği izlenimi edinmiş), delikten süpürmek yerine (kendine saygısı olan bir kişi bunu nasıl söyler onu hiç anlayamadık ama daha da kötüsü var) onu kullanın" demiş.
Kendi Başbakan’ının yabancı bir ülke tarafından kullanılmasını önermek nasıl bir kişiliği yansıtır, nasıl bir anlayış ürünüdür, aklınız alıyor mu?