Haysiyet cellatlığı...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Aliye Kara, üç gün öncesine kadar bilinmeyen bir isim. Ama şimdi biliniyor, çünkü kumarhaneler kralı geçinirken öldürülen Ömer Lütfü Topal'ın pek mutemet yakınlarından biri diye polis tarafından ifadesi alınırken, kamuoyunu karıştıracak açıklamalar yaptığı duyuruldu.

Aliye Kara'nın saydığı isimlerden bazılarının marifetlerini sadece biz değil, Mısır'da sağır sultan bile duymuştu.

Örneğin Turizm Bakanlığı'nın Müsteşar Yardımcılığı'na kadar yükselen Mevhibe Can isimli bir hanım var (ötekileri saymıyoruz).

Tıpkı Semra Özal'ın, devr-i saltanatlarında Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışan Mehmet Yeğinmen (veya Yeyinmen) isimli kardeşi gibi...

Bunların etkinliğini bildiğiniz olayların sonuçlarından anlarsınız. Yüzlerini bilemez, fotoğraflarını göremezsiniz. Ama namları ağızdan ağıza dolaşsa bile haklarında hiçbir soruşturma açıldığına tanık olamazsınız. Zaten onlar da kaşımazlar. Unutulmayı tercih ederler.

Aynı kategorinin bir de ar damarı çatlamış olanları vardır. Bunları her yerde karşınızda bulursunuz.

Aliye Kara'nın saydığı isimlerden Korel Göymen hakkında ANAP İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı dün bir açıklama yapmış. Korel Göymen'i uzun yıllardır tanıdığını vurgulayarak, ‘‘Göymen'i ne idüğü belirsiz bir kişinin iddia ve ithamıyla teşhir etmek, hakiki Türk aydınına yapılan ve yapılabilecek en büyük kötülüktür. 1991'de Turizm Bakanlığı'ndan ayrılmamdan bir süre sonra Turizm Bakanlığı Müsteşarı olan Korel Göymen'in adını rüşvet ya da şahsi çıkar kelimeleriyle yan yana bulundurmak insafsızlıktır’’ demiş.

Göymen'i biz de 1983'te, SODEP'in kurucularından biri olarak tanıdık. Akarcalı'nın dediklerinin altına imzamızı biz de tereddütsüz atarız.

Ama olayın özü Korel Göymen'in dürüst olup olmaması değil. Olayın özü Aliye Kara'nın (ister özgür iradesiyle ister baskı altında) verdiği ifadenin polis tarafından basına sızdırılması. Böylece bir takım insanların şeref ve haysiyetinin bir günde beş paralık edilmesi.

Böyle bir tertibe bir süre önce ‘‘Şemdin Sakık'ın ifadesi’’ diye yine resmi makamlarca basına sızdırılan yalan bilgiler yüzünden biz de alet olduk. Verilen bilgiye göre bazı meslektaşlarımız bölücübaşı Apo'dan para, bazıları da talimat alarak yayın yapmıştı. Biz de ‘‘Her kimse bu alçakların isimleri açıklansın’’ diye yazdık. Derken bazı meslektaşlarımızın isimleri duyuruldu. Ama sonra Şemdin Sakık, ‘‘Benim ifademde böyle bir iddia ve isim yoktu’’ deyince gerçek ortaya çıktı. Ne var ki biz de, arkadaşlarımıza iftira edenlere yardımda bulunmuş gibi olduk. Oysa böyle adi bir tertibin içinde bizzat devletin bulunabileceğini nereden bilebilirdik?

Gördüğünüz gibi bizde insan onurunun asıl düşmanı devletin ta kendisidir. Devletin bu kusurunu düzelteceğini sanmak ve beklemek anlamsızdır. O nedenle devletin saldırılarına karşı kendi haklarımıza sahip çıkmak, hukuk yolundan ayrılmadan mücadele vermek (örneğin bu tür açıklamalar nedeniyle devleti tazminata mahkûm ettirmek) tek çaredir.



Yazarın Tüm Yazıları