ŞANLIURFA’nın Halfeti İlçesi’ne bağlı Ömerli Köyü’ne beş yahut on bin kişi gidip de Abdullah Öcalan isimli "bebek katili"nin doğum gününü kutlasaydı, örneğin orada kuzu kesseler, pilav yeseler, yörenin oyunlarını oynasalar, bağırsalar çağırsalardı sizce ne olurdu?
Dünkü gazetelerde bu insanlarla Şanlıurfa Valiliği’nin o yöreye gönderdiği polis gücü arasında çıkan arbedeyi okuyunca aklımıza bu soru geldi.
Verilen haberlere göre, Ömerli’ye gitmek isteyenlerin bir kısmı Suruç’ta, bir kısmı da Suruç’un Onbirnisan Beldesi civarında toplanmışlar. Kimi köylerde, kimi çadırlarda gecelemiş. O arada havai fişek atmışlar, ateş yakıp halay çekmişler. Ama sıra Ömerli’ye gitmeye gelince karşılarına köyün 20 kilometre uzağında barikat kurup yolu kesen polis gücü çıkmış. Derken itiş kakış olmuş. Engellenen halk, polisi taş yağmuruna tutmuş. Onlar da biber gazı ve copla karşılık vermiş. Çünkü Vali Yusuf Yavaşcan, "100 haneli köye bu kadar insanın gitmesini" sakıncalı bulmuş. "Orada ne işleri var? Aralarından temsilci seçsinler, köye o temsilcilerin gitmesine izin verelim" demiş.
Şimdi dönüp baştaki soruyu tazeleyelim:
O insanların köye gitmelerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’neters gelen ne vardı da vali bey engel oldu, siz anlayabiliyor musunuz?
Eylemin yasalara aykırı bir tarafı var idiyse o nedir? Vali bey insanların bir yerden ötekine gitmesine hangi yetkiyle engel olabilir? Keyfilik bu değilse, nedir?
Bu soruların yanıtını biz verelim:
Yapılan düpedüz provokasyondur. Her provokasyon gibi, başkasından önce yapana (burada devlete) zarar verir. Örneğin en azından oradaki insanlara, "İşte biz bu tür zulümler yüzünden PKK’ya sempati duyuyoruz" dedirtir. O yüzden de son derece aptalcadır.
Bu örnek olay vesilesiyle soralım:
Bizim güvenlik güçlerimizin başındakiler, devletin gücünü yasaya uygun ve etkin şekilde kullanmakla o gücü zulüm aracı haline getirmek arasındaki farkı ne zaman öğrenecekler?
Sadece Güneydoğu’da yaşanmış bu olaydan söz etmiyoruz. Bazen gazetelere yansır. Siz de okumuş olmalısınız. Polis, örneğin Beyoğlu’nda yürüyüş yapan bir grubun basın bildirisi okumasını üstelik zor kullanarak engeller. Kimse de "hangi yetkiyle engelliyorsun?" demez.
Son olarak 21 Mart ve onu izleyen birkaç gün boyunca kutlanan Nevruz’larda da aynı şeyi yaptılar. İnsanlara kaba hatta gaddarca davrandılar. Yasal görev sınırlarını aştılar. Aşırı güç kullandılar ve birçok insanı kendi polisine, kendi jandarmasına hınç duyar hale getirdiler.
Önceki yıl 8 Mart Kadın Hakları gününde yine polisin kadınlara meydan dayağı atıp yerde sürüklemesini, son "iş bırakma" eylemine katılan memurları coplamasını unutabilir misiniz?
Kuruluşunun 163’üncü yıldönümünü bugünlerde kutlayacak olan polis teşkilatının hálá Abdülhamid döneminin Beşiktaş Muhafızı "Yedi-Sekiz Hasan Paşa" kafasıyla yönetilmesi güzel mi?