BRÜKSEL’deki gazeteci arkadaşlar Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından hazırlanan ve 5 Kasım’da yayınlanacağı bilinen "İlerleme Raporu" taslağının tam metnini galiba henüz ele geçiremediler.
O yüzden bir bakıyorsunuz, "Raporda işkence konusu var" deniyor. Bir başka gün "azınlıklar konusunda Türkiye’nin tavrı değişmedi" bilgisi geliyor.
Elde yeter bilgi olmayınca bizim de ihtiyatlı bir dil kullanmamız zorunlu oluyor.
O kayıtla belirtelim:
AB’nin her yıl yayınlanan İlerleme Raporu’ndasiz, demokrasinin ülkemizdeki en önemli eksiğine hiç değinildiğine tanık oldunuz mu?
Daha somut konuşalım:
Demokratik sistemin temeli, toplumsal yaşamın hemen her kesiminde demokratik ilkelerin geçerli olması değil midir?
Siyasi partilerin iç işleyişlerinin de "demokratik ilkelere uygun" olması, bu nedenle çok önemlidir dersek yanlış mı olur?
Bu ilkenin hem Anayasa’dahem de Siyasi Partiler Yasası’ndayer aldığını inkár edebilir miyiz?
Peki bu kadar önemli olan ilkenin, siyasi partilerimiz tarafından benimsenip uygulandığını söyleyebilir miyiz?
Daha açık ifadeyle partilerimizin, Genel Başkan her kim ise onun iki dudağı arasından çıkan talimatlarla yönetildiğini, gerisinin yani şu veya bu sıfatlı organların işlevinin tamamen "göstermelik" düzeyde kaldığını inkár edebilir miyiz?
Sadece onu değil, bu vahim gerçek bütün partiler yönünden geçerli olduğu için, hiçbir konuda anlaşamayan, uzlaşamayan liderlerin bu konuda sessiz bir ittifakla birbirlerini desteklediklerini hepimiz bilmiyor muyuz?
O yüzden "milletvekili" unvanlı kişilerin aslında birer "lidervekili" olduklarını da eğer kabul ediyorsanız o zaman soruyu AB Komisyonu’nayöneltmek gerekir:
Siz bu durumu "demokratik" ilkelere uygun mu buluyorsunuz? Uygun buluyorsanız sizin savunduğunuz hangi "demokrasi"ye "demokrasi" diyebiliriz?
Sizden kuşkulanırız, çünkü bu durum sadece işinize gelen konularda -herhalde siyasi parti liderlerini kızdırmayı göze alamıyorsunuz- demokrat olduğunuzu söylüyor.
Nitekim 5 Kasım günü yayınlanacak raporda, "Siyasi Partiler Yasası değiştirilmelidir" deniyormuş ama "parti içi demokrasi"den söz edilmiyormuş. Örneğin, "Partilerin faaliyetleri ve gelir kaynakları ile giderleri saydamlaştırılmalı" imiş.
İhtimal Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında "kapatma" istemiyle açılan dava sırasında yaptıkları gibi "yargı darbesi"nden söz etmeye filan da -o sıradaki demeç ve müdahalelerinin ne büyük bir küstahlık örneği olduğunu hálá anlamadılarsa- kalkmışlardır.
Öyle ya şimdi de gündemde, henüz hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından karar verilmemiş olan Demokratik Toplum Partisi (DTP) var. Hukuka değil, ona sahip çıktılarsa şaşırmayalım.
AB Komisyonu yönünden çoğu kez "gerçeğin ne olduğu" değil, o vesileyle ortaya konan tavrın, dışarıdan aferin almaya uygun olup olmadığı ön plana çıkıyor.
Öyle ya, "laik rejim" yıkılsa da, Türkiye bölünse de AB’ye ne?