DEMEK ki bundan böyle bir kamu kurumunun yetkilileri, örneğin Üniversiteler Arası Kurul bir konuda bildiri yayınladığı zaman önce;
"Bir dakika! Bakalım yasalara göre sizin ’bildiri yayınlama’ yetkiniz var mı?" diye bakacağız.
Bu temel kuralı Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek koydu.
Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun bildiri yayınlayarak özetle "Yargı üzerine baskı yapmayın. Yargıya yapılan saldırı ve hakaret kampanyasına engel olun.
Cumhuriyetin temel değerleriyle oynamaya kalkmayın" demesi, "Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) aleyhine açılan ’kapatma’ davası nedeniyle Anayasa Mahkemesi kararını etkilemeye çalışmaktan vazgeçin" diye uyarması meğer "Anayasa Mahkemesi’ni etkilemeye dönük, hukuk dışı bir tavır"mış.
O kadar ki bu bildiriyle Yargıtay, AKP davasında "taraf" konumuna düşmüşmüş.
Hatta Anayasa’nın özetle, "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi mahkemelere talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" diyen 138’nci maddesini ihlal etmişlermiş.
Asıl önemlisi, "Demokratik hukuk sistemimizde, kaynağını Anayasa’dan ve yasalardan almayan hiçbir yetki millet adına kullanılamaz" diyor Sayın Çiçek.
Zaten o nedenle sorduk:
Örneğin Üniversiteler Arası Kurul yahut Genelkurmay Başkanlığı veya Milli Güvenlik Kurulu yahut bir salgın hastalık nedeniyle halkı uyarmak gereğini duyarsa Yüksek Sağlık Şûrası, "Anayasa’da ve yasalarda açıkça bildiri yayınlama görevi verilmediğine göre, biz görüşümüzü kamuoyuna duyuramayız" mı diyecek?
Böyle bir görevin yasalarda yer almasını Sayın Çiçek nasıl savunabilir?
Madem savunuyor, Sayın Çiçek, -ötekileri bırakalım- örneğin Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun 28 Eylül 2007 tarihinde yayınladığı ve temelde son bildirideki görüşleri dile getiren bildirisine neden ses çıkarmamıştı?
Kaldı ki gerek Çiçek gerek Adalet Bakanı Şahin, son bildiriye pek bir şiddetle karşı çıkıyorlar ama bildiride ileri sürülen görüşlerden hiçbirinin, örneğin:
"Siyasi iktidara yandaş bir yargı yaratmak istendiği" suçlamasının,
"Yargıya ve özellikle yasal görevini yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na ağır saldırılarda bulunulduğu halde hükümetin buna seyirci kaldığı" anlamına gelebilecek sözlerin,
"Strateji belgesinin AB’nin bağımsız yargıyla ilgili taleplerine taban tabana zıt öneriler içerdiği" yolundaki tespitin,
"AKP tarafından hazırlattırılan Anayasa taslağının Cumhuriyet’in temel ilkelerini -ve bu arada laiklik ilkesini- zaafa uğratacak hükümler içerdiği" yolundaki kuşkuların,
"Yargıyı ve yargı mensuplarını halka şikáyet ederek, hedef göstererek, hatta yabancı kişi ve kurumların yardım ve katkılarını sağlama" kampanyası açıldığının;
"Yargı erkinin bağımsızlığının hazmedilemediği anlamına gelen tutumların" yanlış olduğunu söyleyemediler.
Söylerlerse ayıp olacağını mı düşündüler dersiniz?