DEVLET büyüklerine refakat eden gazetecilerin gittikleri yerden Türkiye’ye müjdeler iletmeleri, gezinin başarılarını ballandırarak anlatmaları bilinen huyumuzdur.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak’a yaptığı iki günlük resmi ziyaret de, öyle başladı.
Henüz "Davos zaferi" haberi gelmedi ama, "Cumhurbaşkanı’nın ilk defa Kürdistan kelimesini telaffuz ettiğini" öğrendik.
Hemen belirtelim:
"Kürdistan" deyimi kullanılmamalıydı iddiasında değiliz. Zamanı gelince elbet kullanılır.
O açıdan "zamanın" henüz gelmediğini düşünüyoruz ama herkes gibi biz de görüyoruz ki, PKK’yı ve Türkiye-Irak ilişkilerini içine alan bir süreç, bir süredir yaşanmaktadır.
Zaten Cumhurbaşkanı Gül’ün Irak’ı ziyareti de o sürecin -veya senaryonun- bir parçasıdır.
Kanımızca senaryonun müellifi Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ama bu, o senaryoya karşı çıkmanın gerekçesi olamaz.
Önemli olan bu senaryo Türkiye’nin çıkarlarını ne kadar uygundur sorusuna verilecek yanıttır.
Öyle bakınca Cumhurbaşkanı Gül’ün "Kürdistan Bölgesel Yönetimi" deyimini kullanmakta acele ettiğini görüyoruz. Çünkü bu deyimin kullanılması, Türkiye hakkındaki tavrı hálá "güvenilirlik" sınavından geçmemiş olan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’yi şımartacak bir ödündür.
Unutmayalım ki Barzani hálá, kendi yönetimindeki topraklarda PKK’nın her faaliyetini serbestçe yürütmesine engel olmayan bir "dost"(!)tur.
Cumhurbaşkanı’nın resmi ziyarette bulunduğu Irak da, PKK terörüne karşı mücadelede Türkiye’nin meşru beklentilerine destek olması için verilen 5 ayrı notaya bugüne kadar olumlu bir karşılık vermeyen ülkedir.
Buna rağmen bazı gelişmelerin varlığını gazetelerden öğreniyoruz. Örneğin Cumhurbaşkanı Gül’ün, kendisine refakat eden gazetecilere uçakta "Kapalı kapılar ardında kapsamlı bir çalışma var. Kan, şiddet ve terör bitmeli. Umutluyum. Siyasete geçme zamanıdır. Herkes yardımcı olmalı" dediği bildiriliyor.
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin de "PKK ya silah bırakır ya ülkeyi (Irak’ı) terk eder. PKK silah bırakmalıdır" diyerek net bir tavır sergilediği görülüyor.
Gül’ün ve Talabani’nin sözleri Türkiye’nin bir yerlerde bir şekilde PKK ile masa başına oturduğunu -böylece bir kırmızı çizginin daha çöpe gittiğini- ortaya koyuyor.
Hatta Gül’ün "Siyasete geçme zamanıdır" şeklindeki sözü, bu pazarlığın içinde "PKK’ya siyaset kapısını açma" ihtimalinin de varlığını akla getiriyor.
Tekrar edelim. Bu ihtimallerin hepsi de ön yargısız bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. Yeter ki Türkiye’nin yüksek çıkarları, başkalarının keyfi veya baskısı uğruna feda edilmesin.