HİÇBİR demokraside hiç kimse anasından Cumhurbaşkanı olarak doğmaz. O nedenle "yeni" Cumhurbaşkanı seçilmiş birinin, rolünün gereklerini özümsemesini, Anayasa’nın verdiği görevleri zamanında ve tam olarak yerine getirmesini beklemek zaman alabilir.
Biz bunu son olarak Sayın Ahmet Necdet Sezer’de gördük.
Önce bocaladı ama sonra taşıdığı sıfatı "kullanmayan" ve "kullandırmayan" kişiliğiyle tertemiz bir isim bırakarak Çankaya’ya veda etti.
Sezer Çankaya’da iken, "Cumhuriyet’in temel felsefesine bağlı" ve "hukuk"a inanan insanlarımızın hepsi kendisini güvencede sayıyordu.
Sayın Abdullah Gül için bunları söyleyemiyoruz. Tam tersine hálá zihinlerde tereddüt uyandıran tavırlar sergiliyor.
"Türban" kavgası adına Anayasa’da yapılan son değişikliği onaylamasından söz etmiyoruz. Biz onu onaylayacağından ve yeni hükümlerin yürürlüğe girmesini istediğinden emindik. Dahası, "imzalamasın, tekrar görüşülmek üzere Meclis’e göndersin. Bu suretle iç barışı korumaya itina ettiğini göstersin" türü istek ve temennileri fazlasıyla hayalci buluyorduk.
Nitekim hem onayladı hem de "suret-i haktan görünmek" adına bir açıklama yayınlattı.
Verilen bilgiye göre "sivil toplum kuruluşları" -ilginçtir sivil toplum kuruluşu diye, özel bir yasayla kurulduğu için aslında sivil toplum kuruluşu olmayan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden söz ediliyor- bu konuda bir teşebbüste bulunmuşmuş da... TOBB’un sempatik Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu parti liderlerini "Aranızda anlaşın da bu konu Anayasa’ya gerek kalmadan çözülsün" diyerek ziyaret etmişmiş de... Cumhurbaşkanı da onun sonucunu almak için 11 gün beklemişmiş.
Oysa 7 yaşındaki bir çocuk bile bunun "göstermelik" bir bekleme olduğunu kolayca tespit eder.
Nedeni de Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu Cumhuriyet’in temel felsefesi ile barışık olup olmadığı konusunda zihinlerden silinmeyen tereddüttür.
Bu tereddüdün somut bir örneğini geçenlerde yaşadık:
Gerçi Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Bilmen yalanladı (bir sözcü için bundan talihsiz şey olamaz) ama Cumhurbaşkanı70 kadar emekli büyükelçiye, geçmiş hizmetleri nedeniyle "teşekkür plaketi" vermeyi amaçlayan "eş"libir tören daveti yaptı. Emekli büyükelçilerin yarıdan fazlası bu törene "katılmayacaklarını" bildirince davet iptal edildi.
Bu sütunu izleyen okuyucularımız anımsarlar. Biz de onun üzerine "Meşruiyetini tartışmıyorsanız, kendisini temsil ettiğiniz Cumhurbaşkanı’nın davetine hayır dememeniz gerekir" anlamında sözlerle "hayır" diyenleri eleştirdik.
Ama sonra, bu yazının diplomatlarımız arasında çok tartışıldığını öğrendik. Bunlardan biri bize kendi eşinin de, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet’in temel felsefesine bağlılığı konusundaki tereddüdü nedeniyle "hayır" dediğini anlattı. Kanıt olarak da eşinin, "Bayan Gül’ü" gösterdiğini söyledi. Kendisine bunun üzerine, "Eşiniz hanımefendinin ve sizin duyarlık gösterdiğiniz hususların tamamını paylaştığımı dikkatinize sunmak isterim. Açıklamanız için de teşekkür ederim" dedik. Yeri gelmişken belirtelim de ne demek istediğimiz anlaşılsın.