Paylaş
GÖTEBORG'da yapılan Avrupa Birliği ülkeleri zirve toplantısını protesto eden gençlere karşı İsveç polisinin uyguladığı şiddet hakkındaki haberleri okuyunca insan, ‘‘Dünyanın en gelişmiş demokrasisi, en uygarlaşmış toplumu, insan haklarına en saygılı devletinde de demek bunlar oluyormuş’’ diye düşünmeden edemiyor.
İsveç Dışişleri Bakanı Bayan Anna Lindh bu ‘‘en’’lere sırtını dayayarak Türkiye'ye az akıl öğretmedi. Kaç defa, ‘‘İnsan hakları sicilinizi düzeltin’’ dedi.
Dediği doğruydu ama -pek çok Batılı diplomat gibi onun da- üslubu kaba, hatta terbiye sınırlarını zorlayacak kadar saldırgandı. O kadar ki, zaman oldu, misafir bulunduğu ülkenin resmi yetkililerinden önce gitti, kendince ‘‘mağdur kesim’’ temsilcilerini dinledi. Böylece resmi muhataplarına ‘‘Ben sizin değil, onların sözünü önemserim’’ mesajı verdi.
Dahası... Kürt kökenli Türk vatandaşlarını kendi devletlerine karşı korumak gibi, hiçbir nezaket kuralıyla açıklanamayacak havalara girdi.
Ama İsveç polisi, Avrupa Birliği Hükümet Başkanları toplantısını protesto eden gençlere karşı öldürücü mermiler kullanınca, o ‘‘nazik olun’’, ‘‘incitmeyin’’ türü tavsiyelerin hiç de samimi olmadığı ortaya çıktı. Nitekim Göteborg'da, üçü ağır olmak üzere 51 gösterici yaralandı.
İsveç'in -veya oradaki bazı yetkililerin- ikiyüzlülüğüne ilişkin sözlerimiz Türkiye'nin haksızlıklarını yok saymayı gerektirmez. Türkiye gerçekten insan haklarını hiçe sayan sayısız nedenle sabıkalıdır. Bu sicilin bir an önce temizlenmesi gerekir. Ama öte yandan Türkiye'ye akıl verenlerin de kendi kusurlarını görmeleri, ayrı ve önemli bir ihtiyaçtır.
Birkaç örnek verelim:
İsveç Entegrasyon (Bütünleşme) Bakanlığı'nın ‘‘İsveç halkını, taşıdığı kana göre tasnif eden ayırımcı bir politika izlediği’’ 1996'da ileri sürüldü. Bakan Leif Blömberg'in Siyasi Danışmanı bu politikayı protesto etmek için görevini bıraktı. Ama İsveç'ten ses çıkmadı.
Keza 1997'de İsveç gazetelerinden Dagens Nyheter, 1935'ten 1976'ya kadar yani Nazi'lerin Almanya'da ırk ayrımcılığı yaptığı ve üstün ırk yaratma projelerini uyguladığı tarihlerden başlayarak insan haklarının en çok konuşulduğu tarihlere kadar, İsveç'te en az 60 bin insanın, doktorların, okul müdürlerinin veya başka resmi görevlilerin ‘‘bu insan geri zekálıdır’’ yahut ‘‘arzu edilmeyen ırki niteliklere sahiptir’’ veya ‘‘ruh hastasıdır’’ şeklindeki kararı sonucu kısırlaştırıldıklarını dünyaya duyurdu. Doğrusu Bayan Lindh dahil hiçbir İsveçli yetkilinin, ‘‘insan hakları’’ yönünden bu meseleyi nasıl değerlendirdiğini duyan olmadı.
O nedenle, Göteborg olayları dolayısıyla merak ediyoruz... İsveçli yetkililer başkasının gözündeki çöpten önce kendi gözlerindeki merteği görecekler mi?
Paylaş