Paylaş
Soruşturma gizli olduğuna ve biz savcılara yol gösteren, hangi tutuklama dalgasında kimin içeri alınacağını veya alınması gerektiğini söyleyen Ergenekon Andıççılarından olmadığımıza göre, sebebi elbet bilmiyoruz.
Dahası... Yasaları çiğneyip kalem eşkıyalığı yapmaya kalksak, bizi kurtarmak üzere yasa tasarısı hazırlanmasını emredecek bir Başbakanımız da yok.
Ama resme dışarıdan bakınca bu işin şirazesinden çıktığını görüyor ve söylüyoruz.
Örneğin, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in Adalet Bakanı iken Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’e -kendisi de itiraf etti- telefon edip “İsmailağa cemaati” hakkındaki soruşturmanın gidişatını sorduğu ortaya çıkıyor. Sadece o değil bir de Ceza İşleri Genel Müdürvekili telefon ediyor.
Kısaca siyasi iktidar yargıyı alenen baskı altına alıyor.
O arada Erzincan’daki İsmailağa cemaati soruşturmasında sanki 12 yaşından küçük çocuklar gözaltına alınmış da, bakan ona engel olmak için telefon etmiş gibi bir de yalan söyleniyor.
Oysa Erzincan’da böyle bir olay yaşanmış değil.
Bu gerçekler sırıtırken Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önceki gün, İstanbul’da herkesin gözünün içine baka baka:
“Biz yürütme olarak hiçbir zaman yargının görevine müdahale etmeyi düşünmeyiz. Bu Anayasal bir suçtur” diyebiliyor.
Anımsarsanız, hemen hemen aynı şeyleri son zamanlarda Başbakan Tayyip Erdoğan da sık sık söylüyor.
Lakin “yargıya saygı, yargının bağımsızlığı gibi tarafsızlığının da önemli olduğu” gibi kulağa hoş gelen sözler onlar tarafından söylenirken bakıyorsunuz iktidar partisinin gayriresmi sözcüsü geçinen Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan ağzından baklayı çıkarıyor ve kendi iktidarlarının bir “intikam süreci” içinde olduğunu söylüyor.
O nedenle yaşadıklarımızı, bu gözaltına alma, tutuklama, yargılama daha doğrusu Atatürkçü kesimdeki herkese gözdağı verme sürecini ne “normalleşme” saymak, ne de “hukuk düzeninin işlemesinin” göstergesi gibi görmek mümkün.
Erzurum’daki marifetli savcının -dışarıdan anlaşıldığına göre- Adalet Bakanlığı ile paslaşarak Erzincan Başsavcısı hakkındaki dosyayı “Ergenekon” davasıyla birleştirmeye kalkışması da, bilelim ki aynı resmin öteki parçasıdır.
Tüm bunlara bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Danıştay’ı “ideolojik kararlar vermekle” suçlayan, Anayasa Mahkemesi’ne ateş püsküren, Yargıtay’dan söz ederken “Ciğerimiz yanıyor” diyen ve ülkeyi kendi keyfine göre yönetmesine engel olan hukuku hiçe sayan zihniyetini eklerseniz, bugünkü iktidarın uşağı olmayı kabul etmeyen herkesi önümüzdeki günlerde ne büyük bir tehlikenin beklediğini görürsünüz.
Paylaş