Paylaş
Görmemiz de kolay değildi çünkü sabah kalkınca 23 evin polis tarafından basıldığı, bilmem kaç aydının gözaltına alındığı, akşam yatarken hangi paşayla kardeşi arasındaki özel konuşmanın “ortam dinlemesi” rezilliğiyle deşifre edildiği bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Herkesin kişilik haklarını korumakla yükümlü bir devlet bu tür iğrençlikleri önlemez, tam tersine bu suçların faili olduğu izlenimini verirse, kimde huzur kalır?
Öteki örnekleri saymayalım. Zaten maksadımız onları tekrar tekrar teşhir etmek değil. Onlar yüzünden, 6 gencin arkadaşlarıyla birlikte Ankara’da bir kebapçıya giden Başbakan Tayyip Erdoğan’a ulaşmak isterken engellenmelerini, bunun üzerine “Biz açız, harçlarımızı ödeyemiyoruz. Siz döner yiyorsunuz” diye bağırmalarını görmezden geldik.
Bu olay 2 Ağustos akşamı oldu ama öncesi de vardı:
Öğrenciler kızgındı çünkü Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın 26 Haziran 2009 tarihli gazetelerde çıkan sözleri, üniversite harçlarının hiç de böyle protestolara yol açacak kadar yükselmeyeceğini ifade ediyordu.
Buna göre Özcan gittiği Kahramanmaraş’ta 3-5 öğrencinin üniversite harcını ödeyemediği için üniversiteyle ilişkisinin kesildiğini öğrenince çok üzüldüğünü söylemiş ardından da 2009-2010 dönemi için harçlarda yüzde 8’den fazla zam olmayacağını, ikinci öğretim (öğleden sonra veya akşam verilen öğretim) harçlarının da en fazla geçen yılki miktar üzerine eklenecek enflasyon oranı kadar yükselebileceğini ileri sürmüştü.
Oysa ikinci öğretim harçları, asgari ücrete yüzde 4.1, emekli maaşlarına yüzde 1.8 oranında zam yapan Bakanlar Kurulu kararıyla, yüzde 8 değil yüzde 100 (bazen yüzde 500) artırılınca kıyamet kopmuştu.
Örneğin Veterinerlik Fakültesi’nde ödenmesi gereken harç bin 976 liradan 5 bin 276 TL’ye, Mühendislik Fakülteleri’ndeki katkı payı (harç) ise bin 416 liradan 2 bin 400 TL’ye yükseltilmişti.
Böyle birer fakülte veya bölümle ilgili bilgi resmin tamamını görmeye yetmiyor. Türkiye’de 2008-2009 öğretim yılındaki öğrenci sayısının 2 milyon 889 bin olduğunu dikkate alırsanız, konunun ne kadar büyük bir kitleyi ilgilendirdiği daha iyi görülür.
Bu duruma bakınca, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “metalci” gençlerin davranışını 18 Temmuz günü Ankara’da yaptığı konuşmada “Gençliğimizin bir bölümü arasında ahlaki erozyonun olduğu bu yapılanma bizi dertlendiriyor” diye nitelendirmesi geliyor aklımıza.
Onu “bir kızgınlıkta söylenmiş laf” diyerek görmezden gelmeye niyetlendiğimiz sırada aklımıza, başı kesilerek öldürülen bir genç kızdan söz ederken caniden çok maktulü ayıplar şekilde konuştuğu geliyor. Onu unutalım derken 24 Ocak 2008 tarihinde “Biz Batı’nın ilmini, sanatını almadık. Maalesef değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık” dediğini anımsıyoruz.
Acaba Başbakan gençleri ve sorunlarını anlamayı da tercih etse fena mı olur.
Paylaş