YURTDIŞINA bir devlet büyüğü ile çıkan gazetecilerimizin "güzelleme" merakından dün bu sütunda söz etmiştik ya...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le Irak’a gidenlerden birinden öğreniyoruz ki, o meslektaşımız "İki günlük gezi sırasında orada çok önemli gelişmeler yaşandığını, ülkemiz için ilerlemeler gerçekleştiğini" saptamış.
Kutlamak lazım.
Lakin Bağdat’tan çok kolay görülebilen bu "gelişme" ve "ilerleme" nedense Türkiye’den bakınca görünmüyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak’ın kuzeyini "Kürdistan" olarak nitelendirmesi hariç.
Gerçi "Gül’ün ağzından bu kelime çıkmadı" diyen bir gazeteciye karşı 6 gazeteci "çıktı" diyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Gül’ün de, Ankara’ya döndükten sonra havalimanında "Aslında ben o söylediğiniz ifadeyi kullanmadım" dediği bildiriliyor ama, bir gün önce "Kürdistan" deyimini duyunca yadırgayan gazetecilere;
"Ne diyeceğim? Yunanistan, Makedonya’ya Makedonya demiyor diye biz de demiyor değiliz. Irak Anayasası’nda ne yazıyorsa o! Kendi anayasalarında yazıyor" yanıtını boşuna vermiş olmaması lazım.
Oysa biz, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice,ABD Senatosu Tahsisler Komitesi’nin28 Şubat 2007 tarihli oturumunda "Türkiye ile Kürdistan arasındaki sınırda faaliyet gösteren PKK, Türkiye içlerine saldırılardan sorumlu" dedi diye tepki göstermemiş miydik?
"Biz" deyince "başı dik" hükümetimizden söz etmiyoruz. Çünkü Rice’a, "Bununla ne demek istediniz?" diye sormaya cesaret dahi edememişlerdir. Sadece "genel kamuoyu" adına "biz" diyoruz.
Keza Başkan Bush da tam bir yıl sonra yani 29 Şubat 2008 günü yaptığı basın toplantısında Irak’ın kuzeyi için "Kürdistan" deyimini kullanmış, onu da sineye çekmiştik.
Ama bunlar başkalarının dedikleriydi.
Türkiye’yi bizim yetkililerimizin kullandığı dil bağlar. O dilin geçerli kavramlarının dayanağı da, Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi "Başkalarının anayasasındaki deyimler" değil, Türkiye Cumhuriyeti’ninresmi politikalarıdır.
O nedenle yarın öbür gün "Siz bu toprakları Kürdistan olarak tanıdığınızı Cumhurbaşkanı’nızın ağzından itiraf ettiniz" diye karşımıza çıkacak kişilere söylenecek lafı şimdiden hazırlamakta yarar var.
Ama Cumhurbaşkanı Gül’ün "çok önemli gelişmelere" yol açtığı ileri sürülen Irak gezisinin asıl üzerinde durulacak yanı, -adını ister Kürdistan diye telaffuz etmiş olsun, ister olmasın- o bölgenin başbakanı sıfatını taşıyan kişiyi karşısına alıp onunla Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine ilişkin politikalarını konuşmasıdır.
Efendim o zata (PKK’lılar için) "Af bizim kendi meselemiz" diyerek ders vermişmiş.
Peki kendisinin alması gereken ders nerede kaldı?
Cumhurbaşkanı Gül yarın Almanya’ya gidecek olsa Bavyera Başbakanı’nıkarşısına alıp oradaki Türk kökenli bireylerin sorunlarını onunla konuşur mu?
Kaldı ki Cumhurbaşkanı Gül’ün, Kürt kökenli vatandaşlarımıza seçim öncesinde AKP adına çiçek atmak gibi bir niyeti yoksa ve "dış politikayı" bizzat belirlemek iddiasında değilse o sözün ne gereği vardı?