Paylaş
Aynen, “Bu iktidara karşı çıkanların kanını tahlile yollamak gerekir. Bu kanı bozuklar, gizli sözleşmeler yaparak ihanet etmişlerdir” diyen Ahmet Aydoğmuş isimli Çorum Milletvekili gibi.
Disiplin Kurulu, bu sözlerin parti politikasına aykırı olup olmadığını değil, o sözlerin bu konjonktürde söylenmesinin partiye zarar verip vermeyeceğini tartıp da karar verecek. Yanlış anlamayın.
Zaten söylenenler bugün iktidarda olan partinin ve yandaşlarının yeni bir gerçeğini ortaya koyuyor değil, uygulamalar ve yapılan yayınlar, eskiden beri kimleri hedef aldılarsa, o insanların hepsi hakkında dosya tuttuklarını, esas olarak da “özel yaşam” bilgileri topladıklarını ispat ediyor.
İlk örneği kendimiz, bundan 14 sene önce bir televizyon programında Abdurrahman Dilipak’ın “Siz Kurucu Meclis üyesi iken ezanın Türkçe okunması için bir öneride bulunmadınız mı?” demesiyle yaşadık.
Unutmuştuk ama sonra düşününce anımsadık. Doğruydu. Merhum İlhami Soysal’ın bir önerisine biz de destek imzası vermiştik.
O zaman anladık ki, bir yerlerde birileri hakkımızda dosya tutuyor. Tutmakla kalmıyor, kamuoyunda küçük düşürmek, zihinlerde soru işareti yaratmak için fırsat kollayıp, servise koyuyor yahut da devletin -çok muhtemelen Milli İstihbarat Teşkilatı’nın- insanlar hakkında tuttuğu dosyalar, bu şekilde gazetelere verilip yayınlattırılıyor.
Tanınmış gazeteci, sunucu Uğur Dündar’ın eşinin yurtdışına kaç kere çıktığı, hangi ülkelere gittiği, bir gazetecinin kendi olanaklarıyla bulunacak bilgi midir?
Vakit isimli basılı kâğıt parçası (o kendisini gazete sanıyor) geçen yılın mayıs ayında bu konuda sistemli yayın yaptı.
Bayan Dündar dışarı gitse kime ne, gitmese kime ne?
Aynı kâğıt parçası tuttu Doğan Medya Grubu ile ilgili davaya bakacak mahkeme üyelerinden birinin kuzeninin, Milliyet’in “gece” ekibinde çalıştığını, eşinin de Hürriyet’in ekinde yazı yazdığını yayınladı.
Doğruydu. Ama o akrabalık bağını söz konusu yayın yapılıncaya kadar kendilerinden başka kimse -çok muhtemelen- bilmiyordu.
Baktık aynı gazete dün, tanınmış avukat Turgut Kazan’ın damadının Amerikalı olduğunu yazmıştı.
Damat Amerikalı veya Alman veya Türk olsa ne fark eder, olmasa ne olur?
Bunların sistematize edildiği ve özellikle kamu görevi almak isteyenlerin o zaman Başbakanlık Müsteşarı olan -şimdiki Çalışma Bakanı- Ömer Dinçer’in kurduğu bir ekibin süzgecinden geçmeden göreve gelemedikleri biliniyordu ama, bu işin kamu görevi istemeyenlere de yaygınlaşması herhalde beklenmezdi.
Sultan Hamit’e bunlar boşuna Ulu Hakan demiyorlar. O da böyle yapardı.
Paylaş