SİZ her adımda bir "kırmızı çizgi" ilan ederseniz, Türkiye-Ermenistan yakınlaşması böyle "resmi açıklamalarla" karşınıza çıktığı zaman insana sorarlar:
Afralı tafralı bir şekilde ilan ettiğiniz o "kırmızı çizgi"ler, daha önce Mesut Barzani’ye karşı ilan edip de yuttuğunuz kırmızı çizgilere dönmüş olmasın?
Resmi açıklamadan anlıyoruz ki, Türkiye ve Ermenistan ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla "kapsamlı bir çerçeve üzerinde" anlaşmışlar. "Bu çerçevede bir (de) yol haritası belirlemişler."
Yol haritası dediklerinin ana çizgisini arkadaşımız Tufan Türenç’in önceki günkü sütununda okuduk:
Taraflar ele aldıkları konuları 2 pakete ayırmışlar. Birinci pakete "kurulacak komisyonlar" dahilmiş. Türenç’in verdiği bilgiye göre "soykırım" konusu burada ele alınacakmış. Oysa arkadaşımız Uğur Ergan’ın dün verdiği bilgide bu pakette sözü edilen komisyonlar arasında "soykırım"la meşgul olacak bir düzenlemeden söz edilmiyor. O, komisyonların "vergi, ticaret, sınır, tarih ve diplomatik ilişki" konularını ele alacağını bildiriyor.
Burada geçen "tarih" deyimi eğer "soykırım" konusunu da içeriyorsa, Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta sözünü ettiği "iki ülke tarihçilerinden oluşacak komisyon" önerisini Ermenistan reddettiği için mi böyle bir formülde mutabık kalındığını sormak gerekir.
Biliyorsunuz bir de Ermenistan’ın Türkiye’den toprak talebi var. Çünkü Ermenistan,13 Ekim 1921 tarihinde Türkiye, Sovyetler Birliği, Ermenistan, Azebaycan ve Gürcistan adına imzalanan Kars Anlaşması ile kabul edilmiş sınırları şimdi tanımak istemiyor.
Anlaşılan bu konu da komisyonlarda ele alınacakmış.
Komisyonlar kurulduktan sonra Türkiye, Ermenistan ile arasındaki sınır kapısını açacakmış.
Bir başka deyişle Türkiye bir şey almadığı halde Ermenistan’a fiilen bir ödün verecekmiş.
Diyelim ki sınır kapısı haftada bir saatlik geçişe izin verecek şekilde açıldı. Ama komisyon çalışmaları da bir yerde tıkandı.
Ne olacak? Türkiye karşı karşıya bulunduğu yoğun uluslararası baskıya direnip "kapıyı kapattım" diyebilecek mi?
Bir başka şekilde soralım:
Yeri olsun olmasın Barack Obama’ya ve Deniz Baykal’a, "dik durma" öğütleri veren Başbakan Tayyip Erdoğan bu durumda "dik durmayı" becerebilecek mi?
Türenç’in sözünü ettiği ikinci paket, "Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerini" içerecekmiş.
Türkiye biliyorsunuz "Azerbaycan’ı üzecek hiçbir formüle evet demeyeceğini" vaat ediyor. Azerbaycan ise "üzülmeme"nin koşulu olarak "Ermenistan’ın işgal ettiği topraklarından çekilmesi"ni istiyor. Oysa Ermenistan bu talebe 16 senedir kulaklarını tıkıyor hatta Birleşmiş Milletler’in verdiği kararları bile hiçe sayıyor.
Bu durumda Türkiye, Azerbaycan’ı kaybetme kumarı oynamış olmuyor mu?