BİZ mi bazı değerleri anlamıyoruz, yoksa başkaları mı yanlış yapıyor, doğrusu zaman zaman tereddüde düşüyoruz.
Son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile -aslında sürpriz değil- Başbakan Tayyip Erdoğan yine kafamızın karışmasına yol açtılar.
Biliyorsunuz son olarak “Cumhurbaşkanı yargılanabilir mi?” tartışması çıktı.
Malum Anayasa’ya göre cumhurbaşkanı ancak "vatan ihaneti" ile suçlanırsa yargı önüne çıkar. Aksi halde onun hakkında hiçbir suç iddiasıyla dava açılamaz.
Ama bu "görevde iken yaptıkları" ile ilgili bir koruma önlemi. Ya göreve gelmeden bir suç işlediği iddiası varsa, yine mi yargılanamaz?
İlginçtir, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına karşı görüşleriyle tanınan pek çok hukukçu, Gül’ün "Cumhurbaşkanı olmadan önceki eylemleri nedeniyle de yargılanamayacağını" savunuyor.
Tamam... Diyelim bu görüş doğrudur.
Peki ama aksi görüş, yani yargılanabileceği iddiası geçerlilik kazanırsa ne olur?
Acaba Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dediği gibi "Cumhurbaşkanlığı makamı yıpranır" mı?
Yahut "Cumhurbaşkanı yargılanmalıdır" diyen yargıç, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi ortada "siyasi içerikli" bir karar mı vermiş sayılmalıdır?
Hemen belirtelim:
Cumhurbaşkanı ile ilgili kararının siyasi içerikli olduğu yani bir bakıma bu kararı "husumet duygusuyla" verdiği ileri sürülen Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz meğer Başbakan Tayyip Erdoğan’la ilgili 14 ayrı "takipsizlik kararının kaldırılması" talebini reddeden yargıçmış. Keza Ergenekon soruşturmasıyla ilgili önüne gelen dosyaların çoğunda da bu dava sanıklarının aleyhine karar vermişmiş.
Demek ki ortada "buzağı aramayı" gerektiren bir durum yok.
Ama başka bir şey var. Özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın "yargıya" nasıl baktıklarını gösteren bir zihniyet söz konusu.
Bir insanın adalete hesap vermesinin onu veya işgal ettiği makamı niçin "yıpratmış sayılacağını" da biz anlayamıyoruz.
Elbet "yargı önüne çağrılmak" kuşkular yaratır. Sevindirecek bir durum değildir. Ama "adaletin huzuruna çıkan kişinin saygınlığının zedeleneceğini" iddia etmek kanımızca ne "hukuk devleti" ilkesiyle ne de "hukukun üstünlüğü" ile açıklanabilir.
Bir tarihte merhum Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın, "Dr. Neşet Naci Arzan’ın katli davasında tanık olarak mahkemeye çağrılmayı içine sindiremediği için intihar ettiği" çok yazılmıştı.
Günümüzde hálá "Şu makama gelmiş biri yargı huzuruna çıkar mı?" diyenler mi var?
Böyle düşünenler "adaletten" daha yüce bir kavram icat etmedikçe kabul etsinler ki önünde saygı ile eğilmemiz ve istediği hesabı kendisine vermemiz gereken en üstün kavram odur.