TÜRKİYE’de insanlar sabah bir başka Türkiye ile yatağından kalkar, akşam yatarken bıraktığı Türkiye tamamen başkadır.
Birkaç gündür bu gerçeği, belki de daha önceki dönemlerden daha yoğun şekilde yaşıyoruz.
Korkarız önümüzdeki dönemde de bu böyle devam edecek.
Böyle devam etmesini güçlü bir ihtimal olarak düşündüren nedenler çok açık:
Siz size verilen yetkiyi gereğine uygun şekilde kullanmazsanız ben de kendimi savunmak için benim yetkilerimi sizin anlayışınızla kullanıyorum.
O zaman hem sizin eylemleriniz ortalığın karışmasına yol açıyor, hem de benimki.
Günlük konuya gelmeden söyleyelim:
Bugünkü siyasi iktidar eğer Anayasa’nıntemel ilkelerinden en önemli sayılanı çürütmeyi "sistemli bir politika" haline getirmeseydi, ne partiyi kapatmayı öngören o dava açılırdı ne de yıllardır sürüp gelen "türban" sorunu tıkanırdı. Örneğin türban "bireysel tercih" sayılır, biterdi.
Her gün gazeteleri işgal eden "irtica" içerikli olayların sürekli artması bugünkü siyasi iktidarın tutumunun sonucu değil mi?
"Laik" eğitim sistemini "dini"leştirmek için bu iktidarın yıllardır verdiği mücadeleyi bilmeyen, görmeyen mi var?
Devlet sistemini "dini" zemine oturtmak gerektiğini yazan, savunan, uygulayan ve bu görüşlerinde ısrarlı olduğunu saklamayan bir kişiyi devlet bürokrasisinin başına koyan, belli düzeyden yukarıdaki makamlara yapılacak tüm tayinlerde "tarikat" bağlantısı arayan, bu amaçla Başbakanlık’tabir süzgeç mekanizması oluşturan bu siyasi iktidar değil mi?
Ülkedeki irticai gelişmeleri izlemeyi öngören "Başbakanlık Takip Kurulu"nu işlevsiz hale getiren bu siyasi iktidar değil mi?
Yasalara aykırı şekilde açılan Kur’an kurslarına yeşil ışık yakan, tarikat yurtlarını koruma altına alan bu siyasi iktidar değil mi?
Daha niceleri sayılabilir.
Bütün bunları "Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet’e, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına", üstelik "namusu ve şerefi üzerine" ant içen bu siyasi iktidar yapmadı mı?
Siz verdiğiniz söze sadık kalmayacaksınız ama kimse -veya hiçbir kurum- size "dur" demeyecek!
Var mı öyle bir dünya?
O nedenle Anayasa Mahkemesi’nin aldığı son karar nedeniyle feryat edenler hiç ses çıkarmasınlar. Çünkü o karar, kendi eylemlerinin sonucudur, başka hiçbir şeyin değil.
Bu durumun "hukuki" açıdan tahliline gelince, uzatmadan söyleyelim:
Anayasa Mahkemesi’nin "Anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden inceleyebileceği" Anayasa’nınaçık bir hükmüdür. Ama Anayasa Mahkemesi’nin,o hükmün gereğinden önce yerine getirmesi gereken görev, Anayasal sistemin dayandığı temel ilkeleri işlevsiz hale getirmeyi amaçlayan yasa değişikliğinin önünü kesmektir. Bu yasalardan değil, omahkemeye hayat veren devletin temel felsefesine ihanet etmeme zorunluğundan -eşyanın tabiatından- doğan görevdir. Yani yasalarda ayrıca yazılmasına gerek yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı budur. O nedenle ne kadar övülse yeridir.