Paylaş
DİLERİZ bir bilen yahut bildiğini iddia eden çıkar da Avrupa Birliği Zirvesi sonunda açıklanan kararlara baka baka ‘‘Türkiye'nin adı hálá Avrupa Birliği'ne üye olacak ülkeler listesinde görünüyor’’ der ve bizi de inandırır.
Ama açık söyleyelim:
Fransa'nın Nice şehrinde beş gün süreyle al takke ver külah pazarlık yaptıktan sonra, birliğe üye olan ülkelerle üyeliğe aday olan ülkelerin, birliğin üç temel organı olan Komisyon'da, dışişleri bakanlarının katıldığı Genel İşler Konseyi'nde ve Avrupa Birliği Parlamentosu'ndaki sandalye sayısı ve oy ağırlığı ile ilgili kararda Türkiye'nin varlığını hiç dikkate almadıkları ortaya çıkalı beri sırtımızdan hançerlenmiş gibiyiz.
Tabii káğıt üzerinde gerekçe hazır... Diyorlar ki:
‘‘Öteki ülkeleri dikkate aldık, çünkü onların hepsiyle üyelik görüşmelerine başladık. Oysa Türkiye listeye 13'üncü ülke olarak girdi ve henüz üyelik görüşmelerine başlamadı.’’
Bu gerekçenin samimi olduğunu kabul etmek için bize kalırsa biraz fazla saf olmak gerekir. Çünkü Türkiye'nin üyelik görüşmelerine başlamamış olması, öteki ülkelerin isimlerini tek tek sayarak alınan kararın altına, ‘‘Türkiye ile henüz görüşmelere başlanmamış olduğu için ismi bu listede yoktur’’ anlamında bir açıklama konmasına engel değildi. Bu suretle hiç değilse yok sayılmadığımız anlaşılırdı.
Tabii burada sadece onların bu kaydı niçin koymadığını sormak yetmiyor. Bizim Dışişleri Bakanlığımızın -özellile Avrupa Birliği nezdindeki temsilciliğimizin- bu konuda ne yaptığını veya niye yapmadığını da sorgulamak gerekiyor.
Aslında eski Alman Başbakanı Helmut Schmidt'in birkaç hafta önce Die Zeit Gazetesi'nde çıkan makalesinde bugün bizim sorguladığımız konu gayet açık şekilde ifade edilmiş ve özetle ‘‘Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin, birliğin yapısını bozucu bir etkisi olacağı’’ ileri sürülmüştü. Helmut Schmidt bu yazısında ayrıca Türkler hakkında hakaretamiz sözler de söylemiş ve ‘‘Türkiye'ye olsa olsa Avrupa Birliği ile özel ilişki içinde bir ülke statüsü verilebilir’’ anlamında sözler söylemişti.
Bilindiği gibi, bir süredir tartışması yapılan Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği görüşmelerinde Türkiye'nin, Avrupa Birliği tarafından kurulmasına çalışılan ‘‘acil müdahale gücü’’ içinde yer alması istenmiyor.
Hadi diyelim ki, ‘‘bize yer vermiyorlarsa, bizden de bir şey istemesinler’’.
Hayır... Durum öyle değil... Bu ülkelerin doğacak bir ‘‘acil müdahale’’ ihtiyacı nedeniyle NATO'dan yardım istemesi halinde, ‘‘Türkiye askerini göndersin’’ diyorlar.
Yani davul bizim boynumuzda ama tokmak onların elinde olacak...
Bugün ve yarın Brüksel'de toplanan NATO Bakanlar Konseyi'nde Türkiye'nin bu öneriye de ‘‘eyvallah’’ deyip sineye çekmesi isteniyor.
İsteniyor da... Bu kadar aptal yerine konmak insana fena dokunuyor.
Paylaş