Dik durmak

Gerekçelerinden bazılarına katılmasak bile NATO Genel Sekreterliği’ne getirilmek istenen Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’e karşı çıktığı için, "Helal olsun! Tam yerinde tepki koydu" diyerek içimizden Başbakan Erdoğan’ı kutluyorduk.

Lakin felek fırsat vermedi. Sonunda Rasmussen, Türkiye’nin de oyu ile Genel Sekreter oldu.

Konuyu biliyorsunuz... Yeni boşalan NATO Genel Sekreterliği’ne aday olan Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’e, Türkiye karşı idi.

Bunu Başbakan Erdoğan üstelik davul zurnayla ilan etti.

Erdoğan’ın iki temel gerekçesi vardı:

Rasmussen, PKK terör örgütünün organı olduğunu saklamayan Roj TV’ye karşı yasal önlem almayı reddetmişti. Oysa bu "terörle mücadele" konusundaki yükümlülüğüne aykırı idi.

Gerçekten İngiltere, bir zamanlar Med TV adıyla yayın yapan bu kanalı "teröre karşı mücadele" kapsamında kapatmıştı. Şimdi Danimarka’nın duyarsızlığı kabul edilebilir bir şey değildi.

Erdoğan’ın ikinci tepkisi, 2005 yılı Eylül ayında 12 adet Hazreti Muhammed karikatürü yayınlayan Jyllands Posten isimli gazeteye karşı Rasmussen’in hiçbir şey yapmamasından kaynaklanıyordu. Rasmussen bunu "ifade özgürlüğü" sayıyor, Erdoğan, "Dinimiz rencide edildi" tezine dayanıyordu.

Erdoğan’ın hukuken bir de haklı olduğu nokta vardı, çünkü Danimarka’da 1938 tarihinden bu yana hiç uygulanmamış olan bir yasa hükmü, "dinlere hakareti" suç sayıyordu. Türkiye bu yasanın uygulanmasında ısrarlı idi.

Görüldüğü gibi Erdoğan tepki koymakta haklıydı. Ama tepki koyan Erdoğan’ın hesap etmediği şey, NATO’nun öteki üyelerinin baskısına direnip direnemeceğini dikkate almadan, "Rasmussen’e karşıyız" diye ilan etmesiydi.

Şimdi "Evet dedik ama önemli ödünler aldık" havası veriliyor.

Önemli ödünler de "NATO Genel Sekreter Yardımcılığına bir Türk’ün getirilmesi; NATO Başkomutanlığı’nda bir Türk Generale görev verilmesi" imiş.

Ötekiler nasihat olduğu için saymıyoruz.

Bunlar önemli ödün diyen varsa beri gelsin. Kaldı ki biz 12 Eylül döneminde "Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönmesine ’evet’ dememiz karşılığında Türkiye’ye asker sözü veren" sonra onu unutan NATO Başkomutanı General Rogers’i de biliyoruz.

General Rogers eğer sözünü tutsaydı, Ege Denizi üzerindeki komuta kontrol sahasıyla ilgili yetkiler Yunanistan’dan alınarak Türkiye’ye verilecekti. Oysa hiçbir şey olmadı.

Ama asıl mesele belki o da değil.

Asıl mesele Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili bir konuda Başbakan Erdoğan alenen "Hayır diyeceğiz" tezini savunurken, Cumhurbaşkanı Gül’ün "Evet diyeceğiz" demesi, yani ülke yönetiminin tepe noktasında ciddi bir kopukluk olduğunun ortaya çıkmasıdır.

Şimdi ona mı yanarsınız yoksa yeni seçildiği zaman Başkan Obama’ya Türkiye’den seslenerek, "Dik durmasını" tavsiye eden Başbakan Erdoğan’ın NATO Genel Sekreterliği konusunda "dik" duramamasına mı?
Yazarın Tüm Yazıları