BİZE sorarsanız, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Uşak’ta halka hitap ederken kendisine "Af yok mu?" diye soran vatandaşa verdiği yanıtın hiç de sürpriz sayılacak bir tarafı yok.
Önce, "Suç işleyen cezasını çeker" demiş. Ama mutad üzere bir noktadan itibaren "laik Cumhuriyet’in Başbakanı" olduğunu unutmuş.
Öteki kimliğine yani "Tayyip Erdoğan"lığa dönmüş.
Ve sözlerine, "Devlet katili affetme yetkisine sahip değil. Affetme yetkisi maktulün várislerine aittir. Öyle olması lazım (...)" diyerek devam etmiş.
Bu sadece "şeriat hukukunun" uygulandığı ülkelerde geçerli bir bakıştır. Nitekim bu ülkenin hukuk fakültelerinden birindeki öğrenciden Tayyip Erdoğan’ın verdiği gibi bir yanıt alırsanız, o öğrenci "dersini öğrenip bir sonraki sınav döneminde gelmesi" için evine gönderilir.
Yeri gelmişken belirtelim:
Tayyip Erdoğan neyse ki "Katil eğer öldürdüğü kişinin ailesine kan parası öderse, mesele kalmaz" dememiş. "Kısasa kısas" ilkesinden, "recm" cezasından söz etmemiş. Deseydi maksadı daha çabuk anlaşılırdı.
Hoş iki sene önceki "zinayı suç sayalım" tartışmalarını anımsarsınız.
Gerçi orada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın da -sonradan biz şaka yapmıştık türü tevile sığınmasına rağmen- akıl almaz bir gafletine tanık olmuştuk. Hatta Baykal’ın savunduğu görüş, mahalle halkını ahlak zaptiyesi haline dönüştürmek gibi bir tehlikeyi de içeriyordu.
Hadi onunki "gafletti" diyelim. Tayyip Erdoğan’ın kafası "anti-laik" bir rejimin özlemiyle dolu olduğu için o her fırsatı değerlendirip "bir adım daha" atmaya bakar.
Zaten yeni Ceza Yasası’nın 263’üncü maddesini -o yasa Meclis’ten geçtikten sonra- değiştirip "kaçak Kuran kursu açanları" hapse atılmaktan kurtarmayı ihmal etmemişti.
Erdoğan konuşurken dikkat etmek lazım. O kürsüye "Başbakan" sıfatıyla çıkar. Beş on dakika "Başbakan" kimliğine uygun konuşur.
Sonra bir yerde tepesi atar. O anda "Tayyip Erdoğan"laşır ve gerçek düşüncelerini o zaman söyler. Çünkü bilinçaltındakiler bu sırada ortaya çıkar.
O nedenle aldanmamak lazım. Örneğin, 18 Mayıs 2006’daki "Laiklik toplumsal barışın teminatıdır" sözü; 1 Ekim 2006’daki "Laiklik her türlü aşırılığa karşı halka ve ülkeye koruma sağlıyor" sözü; 29 Ekim 2006’daki "Laiklik farklı yaşam biçimleri için özgürleştirici bir güvencedir" sözü sizi aldatmasın. O "Başbakan Erdoğan"ın sözleridir.
Asıl kendininki, örneğin 14 Kasım 2006 tarihindeki "Bu kavramlar (laiklikten söz ediyor), bu kelimeler fakir fukaramı, garip gurebamı azaltmıyor, onları daha zengin hale getirmiyor (...)" cümleleridir.
Almanya gezilerinden birinde "Özgürlüklerin yaşanması (her Müslüman’ın İslam şeriatına göre yaşama özgürlüğü) noktasındaki her türlü engeli kaldırmak için adımlar atıyoruz. Hedefe er ya da geç ulaşacağız" dediğini unutmayın. O cümlesini de "katili affetme yetkisi" ile ilgili görüşlerinin yanına koyunca, "hedefin ne olduğunu" anlarsınız.