Paylaş
Yoksa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün valilere, “Uzun vadede demokratik bir anayasa gerekli” demesine bakıp:
“Bu Anayasa işi bir vakit mi, üç vakit mi desem, diye lafa başlayan falcılara kaldı galiba” mı desek, insan karıştırıyor.
Dün Prof. Dr. Serap Yazıcı’ya atfen yazdığımız gibi, hem ortam hem de siyasi mevsim müsait görünmese de gerçek şu ki, konu gündemden düşmüyor.
Ve hâlâ ortada somut bir öneri bulunmamasına rağmen herkes aklına gelen bir değişikliği ortaya atıyor.
Son olarak çalışanlarla ilgili Anayasa hükümlerinin Uluslararası Çalışma Ögütü (ILO) istekleri yönünde -ki bu olumlu bir gelişme sayılmalıdır- değiştirilmesi gerektiği ileri sürüldü.
İyi de, başta Başbakan olmak üzere demokratikleşmeyi istemeyen kimse olmadığına göre işe körlerin fili tarif etmesi gibi, sadece algıladığımız yerden söz ederek başlayacağımıza, herkes için gerekli yerden başlasak doğru olmaz mı?
Bugünkü Türkiye’de bunun temel koşulu, “ulus-devlet”i ve “laik rejimi” hedef alan hiçbir önerinin gündeme gelmeyeceğine herkesi inandırmaktır.
Onun ardından değişikliğin gerçekten “demokratikleşmeyi” amaçladığını gösteren somut önerilere gelir sıra...
Örneğin bizde Cumhurbaşkanı’nın yetkileri, hiçbir parlamenter demokraside görülmedik şekilde çoktur. Bu gerçek bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil sayısız yetkili tarafından ifade edilmektedir.
Ama nedense bugünkü iktidar partisinden o konuda hiçbir ses veya istek çıkmıyor.
Bunun altında Tayyip Erdoğan’ın kendisini gelecek Cumhurbaşkanı olmaya hazırlaması gibi bir düşünce ve hesap yatıyor olmasın?
Bir tane daha var:
Bizim Anayasamızda “Siyasi partilerin faaliyetleri(nin), parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları(nın) demokrasi ilkelerine uygun olacağı” ifade edilmiş ve buna ilişkin düzenlemenin “kanunla” yapılacağı bildirilmiştir. Ama istisnasız herkes kabul eder ki ne kanunla yapılan düzenleme yeterlidir ne de Anayasa’nın bu açık hükmünü dinleyen vardır.
Nitekim bizim “milletvekili” dediğimiz kişiler, aslında “milletin” değil “liderin” seçtiği kişilerdir ve o nedenle onlara “lidervekili” demek gerekir.
Bu antidemokratik gerçeği değiştirmenin yolu, “parti içi demokrasiyi” yaşama geçirmek, daha somut ifade etmek gerekirse, aday belirlemede sağlıklı işleyen bir “önseçim”i zorunlu kılmaktır.
Daha önce de değindiğimiz ama liderlerin hiçbirinin işine gelmediği için duymazdan geldikleri bu önerinin gerçekleşmesi üstelik acil ihtiyaçtır çünkü Anayasa’nın 67’nci maddesi “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” diyor. Eh... O sürenin dolmasına da az kaldı.
Paylaş