BU sütunun başına önceki akşam bir "iş kazası" geldi.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kapatılması istemiyle açılan davaya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı açıklanınca, "Kararı okumak" başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Ancak o yazı kendi iş dünyamızdaki bir "iletişim" kopukluğu nedeniyle yayımlanmadı.
Sonuç olarak burada, günün erken saatlerinde kaleme aldığımız yazı çıktı.
Gazeteciliğin çok kısa zamana çok iş sığdırmaya zorlayan yapısı böyle kazalara yol açabiliyor. Bağışlayın lütfen. Bağışlayın ama bizim "Karar"la ilgili düşüncelerimizi söylemekten vazgeçeceğimizi de zannetmeyin:
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi hem "laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş bir parti" olarak gördüğünü 1’e karşı 10 oyla karara bağlayıp hem de kusurunun "kapatılmasını gerektirecek kadar ağır" sayılmadığını hükme bağlaması bu partinin bundan sonraki politikalarını istese de istemese de etkiler ama sonuç değişir mi pek emin değiliz.
Ne demek istediğimizi daha açık yazalım:
Bilindiği gibi AKP’nin lideri Tayyip Erdoğan önceki akşam Mahkeme’nin kararına açıkça meydan okudu. Yargılama sonunda 1’e karşı 10 oyla şekillenmiş hükmü yok saydı. (Bugüne kadar) "Hiçbir zaman laikliğe karşı eylemlerin odağı olmayan AKP bundan sonra da Cumhuriyetimizin temel değerlerine sahip çıkmaya devam edecektir" dedi.
Oysa onun "hiçbir zaman yapmadık" dediği eylemlerle ilgili değerlendirmeyi kamuoyuna açıklayan -ve yargılamada AKP lehine oy kullanan- Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bile sadece üç saat önce, "Mahkeme kararının AKP için çok ciddi bir ihtar anlamına geldiğini" söylemişti.
Ortada "ihlal" yok idiyse Yüksek Mahkeme üyeleri kendi rüyalarında gördüklerini mi karara bağladılar?
Demek ki ortada Başbakan’la ilgili ciddi bir "algılama" sorunu var. Ya Sayın Başbakan bir hukuk devletinin başbakanı olduğunu göz önünde tutarak, "Mahkeme kararının gereklerini yerine getireceğiz" diyecek ve dediğini gerçekten yapacak, yahut da "Bugüne kadar biz laikliğe aykırı bir eylem yapmadık ki tavrımızı değiştirelim" çizgisinde ısrar ederek, partisini yeni bir "kapatma" davasına doğru sürükleyecektir.
Belirtelim ki, ikinci bir dava açılırsa AKP’yi "en az 7 oy" barajı da kurtaramaz.
Tahminimize gelince... Biz bugüne kadar Sayın Tayyip Erdoğan’ın ne değiştiğine inandık ne de bundan sonra değişeceğine inanırız. Eğer bu değerlendirmemiz hatalı olsaydı zaten "kapatma" davası açılmazdı.
Dahası... Sayın Başbakan konuyla ilgili basın açıklamasında örneğin "Mahkemenin kararını adil bulmuyoruz ama yüksek mahkemenin kararına saygılıyız. O kararın gereğini yerine getirmek, hukuk devleti anlayışımızın da gereğidir" gibi bir şey söylerdi. Oysa söylemedi.
Bunlardan vardığımız nokta şudur:
Sayın Erdoğan bu karar ardından tekrar "yeni bir sayfa" açmaktan söz edebilir. Hatta orada burada -örneğin kabinede- kozmetik bazı değişiklikler yapabilir. Ama o tutumunun ömrü uzun olmaz. Birkaç ay sonra her şey 6 senedir gördüğümüz noktaya döner ve bu film tekrar vizyona girer.