MEDENİ diyeceğiniz herhangi bir ülkede kamu hukukunu korumak için -isterseniz savcı deyin, isterseniz mülki amirden yahut karakoldaki polis memurundan söz edin- görevini yapan insana birilerinin, "Bu adam canımızı sıkan şeyler yapıyor. Gidelim haddini bildirelim" demesi mümkün mü?
Demeye kalksa başına ne gelir hiç düşünebiliyor musunuz?
Biz söyleyelim. Devletin hukuk ve adalet sistemi öyle bir işler ve öyle bir ders verir ki, bir daha o tür bir edepsizliği aklından bile geçiremez.
Bize gelince... Yetkili Cumhuriyet Başsavcısı adeta "sanık" sandalyesine oturtuldu. Ne kadar edepsiz, terbiyesiz mahluk varsa karşısına geçip veryansın etti.
Sanki kamu adına o değil de ötekiler davacı imiş gibi.
Bu rezaleti sanıyoruz ki Türkiye’den başka hiçir ülkede göremezsiniz.
Sayalım Yargıtay Başsavcısı görevini yanlış yaptı. Elinde yeterli kanıt olmadan bir iddianame hazırladı ve Bülent Arınç’a, "kin ve garez ürünü"; sütun yazarlığı yapan eski bir bakana "Askeri darbelerdeki tankların, silahların yerini artık savcılar, hakimler almaya başladı" dedirten; söz konusu zata göre "tamamı saçma sapan, incir çekirdeğini doldurmayan, gülünç iddialardan ibaret" bir metin ortaya çıktı.
Madem böyle bir davanın açılmasına karşısınız, memnun olsanıza!
Öyle ya... Tam aksi olsaydı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) bu iddianamenin güçlü kanıtları yüzünden kapatılması ihtimali artardı.
Oysa görüntü hiç de öyle değil. Müthiş bir telaş ve saldırganlık hatta "savcılık" zincirinin doruk noktasındaki insanı linç kampanyası söz konusu. Saldırganlık o kadar ölçüsüz ki, son olarak eski TBMM Başkanı Bülent Arınç gibi "hukuk" eğitimi almış bir insan "Anayasa’da yapılacak değişiklikle, cumhuriyet başsavcılarının gelişigüzel dava açmasını engelleyecek bir sistemin oluşturulmasını" isteyebildi.
Hani "Anayasa Mahkemesi bağımsız değildir, o yüzden güvenemiyoruz" deseler -diyebilseler- bu telaşın makul bir sebebi olabilir diye düşüneceğiz. Onu da diyemiyor ama nedense adaletten de hazzetmiyorlar.
Tam tersine "başsavcının yetkisini değiştirmek" gibi, "tabii hakim kavramı" ile oynamak gibi çözümler arıyorlar.
Belli ki bunlar hiç siyasi tarih okumamış. Yaşanmışlardan hiç ders almamış.
Oysa bu gidişin anlamı nedir, en iyi yanıtı bir önceki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu Ege Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada şöyle vermiş:
"Buradan uyarıyorum! Bir davalı partinin (...), ’çoğunluk bende’ diyerek, dava açıldığı tarihteki hukuk düzenini değiştirme çabası, meşruiyet çizgisinin dışına çıkmaktır. Siz bir davalının kendisi hakkında uygulanması istenen yaptırımı değiştirebileceğini düşünebilir misiniz? (...) Umut ederim ki bu gayretlerden vazgeçilsin. Hukuk düzeni bu partiye her türlü savunma hakkını tanıyor. Bu iddiayla ilgisinin olmadığını kabul eden bir parti mahkemeye çıkıp savunmasını yapar. (...) Hukuk devletiyle bu kadar oynanmaz (...)"
Kanadoğlu uyarıyor, biz söylüyoruz da... Galiba bir şeyi göz ardı ediyoruz. Bunların partisi "Adalet" ama hiç inanmadıkları şeyin de adı "Adalet!"