Paylaş
Konu yeni değil. Geride kalan mayıs ayında, DTP’li 5 milletvekili yani Selahattin Demirtaş, Emine Ayna, Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Sebahat Tuncel seçim öncesindeki konuşmalarında “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı” amaçlayan laflar ettikleri iddiasıyla yargı tarafından ifade vermeye davet edilince, bayağı bir kriz çıkmıştı. Çünkü bu milletvekilleri yargı huzuruna gitmeyi, “Biz hırsızlık suçlamasından daha kötü bir şey mi yaptık?” gerekçesiyle reddetmişlerdi.
Oysa Anayasa’nın 14’ncü maddesine atıfta bulunan 83’üncü madde gayet açık bir şekilde, “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” diyor ama, orada iki tür eylemi bu kuralın dışında tutuyor. O da şöyle ifade edilmiş:
“Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır.”
Anımsanacaktır, o tarihte mahkeme “ifade vermeye gelmezlerse polis zoruyla yargı huzuruna getirtiriz” anlamındaki yazıyı TBMM Başkanlığına gönderince iş inada binmişti. Daha doğrusu o zamanki TBMM Başkanı Köksal Toptan, 1 -veya 5- milletvekiline karşı polisin zor kullanmasının hiç de şık düşmeyeceğini bildiği için mahkemeye “Kendileri seyahatte olduğu için tebligat sekreterlerine iletilmiştir” gibisinden bir yazı gönderip kriziertelemişti.
Şimdi işte o ertelenen davetin gereğini yapmaya geldi sıra.
Ama -nedense bu defa sadece Demirtaş ile Ayna’nın adı geçiyor-ufukta hâlâ bir çözüm yok.
Daha doğrusu olaya eğer “Yasa ne diyorsa elbet onun gereği yapılacak” diye bakarsanız yanıt kolay:
Mademki kanun adına zor kullanma yetkisi polise verilmiştir, o da gider ilgili milletvekilini evinden alıp mahkemeye götürür.
Kaldı ki bu milletvekillerinin Anayasa’nın 14’üncü maddesi kapsamına giren bir suçu işleyip işlemediklerini belirleme yetkisi yargıya aittir. O nedenle “ifade vermem” diye itiraz etmenin hiçbir gerekçesi olamaz.
Ama olay o kadar basit değil. Öyle ya... “Milli irade” deyince yeri göğü inleten Başbakan şimdi “milli iradenin temsilcisi” sayılan milletvekillerinin “polis zoruyla” mahkeme huzuruna çıkarılmasının siyasi sorumluluğunu taşıyabilecek midir?
Hele “açılım”lı, “demokrasi”li lafları ağzından düşürmediği bir sırada...
En iyisi Anayasa’nın, “dokunulmazlık”la ilgili hükümlerini düzeltmek değil mi?
Demokrasiye âşık Başbakanımız neden bu basit yolu denemiyor?
Paylaş