ÇEYREK asırdır sürüp gelen menhus (uğursuz) “terör” sorunu çözülür mü? Başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere çeşitli kesimlerin mayıs başlarından beri yaymaya çalıştıkları havaya bakarsanız, “tarihi bir fırsat” söz konusudur ve “çözülmesi” pekâlâ mümkündür.
NİTEKİM son günlerde ilginç haberler birbirini izlemeye başladı:
Abdullah Öcalan bir öneri paketi -veya yol haritası- hazırlıyormuş. Bunu PKK terör eylemlerinin başladığı 14 Ağustos 1984’ün tam da 25’inci yıldönümünde açıklayacakmış.
Bu hazırlıktan haberdar olan AKP hükümeti de -Öcalan’ı muhatap aldılar dedirtmemek için olsa gerek- kendi yol haritasını 14 Ağustos 2009’dan önce açıklamaya çalışıyormuş.
Haberlerin gerçeği yüzde kaç oranında yansıttığını henüz bilmiyoruz. Ama Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun dün medya organlarının Ankara Temsilcileri ile yaptığı görüşme sırasında verdiği bir yanıt ilginç. Davutoğlu: "Yürütülen bir süreç konusunda konuşmayı doğru bulmuyorum" yanıtını verdikten sonra "Bu sürece terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın da dahil edilmesi konusunda" ise "Türkiye kendi iradesiyle çözümler üretir. Türkiye’de bu sürecin yürütülmesi için meşru zeminler bellidir. Bunların dışında zemin aramamak lazım" demiş.
Bu ifade, dikkat ederseniz, "kapalı kapılar ardında birtakım görüşmelerin, pazarlıkların yürütülmekte olduğunu" itiraf ediyor, bu bir...
Bir de örneğin Abdullah Öcalan’ı süreç dışında göstermek de istemiyor. Gerçi "Türkiye kendi iradesiyle çözümler üretir" diyor ama eğer Türkiye’nin kendi iradesi yetseydi bugüne kadar çözüm üretmiş olmaz mıydı?" sorusunun karşılığını veremedikçe, bu sözün gerçeği yansıttığını Davutoğlu da söyleyemez, bu iki...
Zaten PKK’nın TBMM’deki sesi olmayı reddetmeyen Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile iktidar partisi arasındaki ilişkilerin pek de gergin olmadığını dikkate alır, DTP’li milletvekillerinin de "çözüm için doğan fırsatı değerlendirme"den söz ettiklerini görürseniz, "bir yerlerde bir şeylerin pişmekte olduğunu" kabul edersiniz.
Buraya kadar bizim olumsuz hiçbir görüşümüz yok. Onu belirttikten yani "çözüm"ü herkes gibi bizim de istediğimizi vurguladıktan sonra "Peki ama nasıl çözüm?" sorusuna yanıt arayalım.
Yukarıda dediğimiz gibi "sadece Türkiye’nin (daha doğrusu merkezi idarenin) iradesi" çözüme yetmediğine göre, ikinci iradenin de işe karışması lazım.
Peki ama o iradeyi kim temsil edecek?
Abdullah Öcalan’ı muhatap saysanız, hem bunca yıl söylediklerinizle çelişirsiniz hem de "yenilmişliği" kabul eder hale düşersiniz. O nedenle belli ki Öcalan’ı muhatap alamayacaksınız.
O zaman Öcalan’ın rızasını alan ama parmak izini taşımayan bir çözüm arayacaksınız.
Öyle sanıyoruz ki Davutoğlu’nun "Türkiye kendi iradesiyle çözümler üretir" derken kastettiği, böyle bir formülle üretilmiş ama Öcalan’ın -ve DTP’nin- onayını almış bir çözüm olabilir.
İyi de... Böyle bir formülün içeriği ne olabilir ve o kamuoyundan nasıl bir tepki alır?
Bu konunun daha pek çok tarafı var... En iyisi onlara sonra değinmek üzere keselim.