Cindoruk’a merhaba

SİYASET dünyamızın en az 55 yıldır tanıdığı bir isim olan eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, az bulunur bir özveri örneği ortaya koyarak, tekrar aktif siyasete döndü. Bu ayın 16’sında yapılacak Demokrat Parti Büyük Kongresi’nde partinin genel başkanlığına aday olduğunu açıkladı.

Cindoruk’u biz, Ankara Hukuk Fakültesi’nde öğrenci olduğu yıllardan beri tanırız. Temel siyasi çizgisini hiçbir zaman değiştirmemiş olması nedeniyle de "tutarlı" bir politikacı olarak saygı duyarız.

Hemen belirtelim ki siyasi görüşlerimiz taa o yıllardan beri farklıdır. Ama siyasi görüş farkının medeni ilişkileri hiçbir zaman olumsuz etkilemeyeceğini gösteren bir örnek aransa, Hüsamettin Cindoruk’tan iyisinin zor bulunacağına inanırız.

Kısaca, Cindoruk fevkalade medeni ve zarif bir aydındır. Değerli bir hukuk adamıdır.

Ayrıca "liderlik" niteliğine sahip olduğunu taa öğrencilik yıllarından beri ispat ede ede bugünlere gelmiş biridir.

Bu niteliğini, iyi bir hitabet yeteneğiyle donattığı ve yeni fikirlere her zaman açık bir kişi olduğu için de söyledikleri her zaman ilgi çeken bir politikacıdır.

Cindoruk’un, "adaylığını" açıkladığı toplantıda konuşmasına, "Merkez siyasetinde gençlere ihtiyaç var, bu gençlerden biri de benim" diyerek başladığı bildiriliyor.

Bu, Cindoruk’un hem kendisini "genç" olarak gördüğünü hem de herkese, "Ülke senden görev bekliyorsa, yaşım şu diyerek kenara çekilmeye hakkınız yok" mesajını vermek istediğini gösteriyor.

Cindoruk haklıdır.

Bugün Süleyman Demirel ve Rauf Denktaş gibi çok önemli siyaset adamlarının neden hálá ülke sorunlarından kopmadıklarını, neden kendi deneyimlerinden alınmış dersleri ülkenin istifadesine sunmaya çalıştıklarını, neden "yorulma"yı reddettiklerini, Cindoruk’un dile getirdiği yüksek sorumluluk duygusu açıklamaktadır.

Ama Cindoruk’un kendisinin özlediği gibi "iktidar" olmaya aday bir partiyi değil, bir zamanlar öyle olan bir partinin enkazını devralmaya talip olduğunu bilmemiz lazım.

Zaten Cindoruk’un adaylığı da bunu bile bile göreve talip olması nedeniyle önem kazanmaktadır.

Gerçekten Demokrat Parti çizgisinin kaderi, asrın harikası Tansu Çiller’in Doğru Yol Partisi genel başkanlığına seçildiği gün aşağı dönmüş, onun ardından gelen Mehmet Ağar’ın yaptığı inanılmaz büyüklükteki hatalarla dibe vurmuştur.

Şimdiki Genel Başkan Süleyman Soylu’nun varlığını kimse fark edemediği için etkisinden de söz etmek anlamsızdır.

Daha da önemlisi bir siyasi partiyi iktidar yapan "merkez ve merkez sağ eğilimli seçmen" oylarının, Çiller ve Ağar yüzünden, kendisini "muhafazakár demokrat" diye tanımlayan (aslında hiç öyle olmayan) Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kaptırılmış olmasıdır. Bunları geri alıp tekrar merkez ve merkez sağın en büyük partisi haline gelmek, Everest’e tırmanmak kadar zordur.

Zordur ama yapılmayacak şey değildir.
Yazarın Tüm Yazıları