Çare mi acaba?

YAZININ sonuna koyduğumuz "not" yüzünden yeterince yerimiz yok. O nedenle bazı konuları kısa kesmek durumundayız.

Önce belirtelim:

Sayın Başbakan çok sıkıldığı medya eleştirilerinden kurtulmanın çaresini sonunda buldu galiba...

Günde birkaç konuşma yapınca isteseniz de her konuya yetişemiyorsunuz. Yetişemedikleriniz de "eleştirilmeyecek kadar sağlam"mış gibi duruyor.

Örneğin bir gün, kendisini bir sözü nedeniyle davacıya 3 kuruş tazminat ödemeye mahkûm etti diye mahkemeye çatıyor. Ertesi gün "Velev ki siyasi simge olsun" diye başlayan "unutulmaz" çıkışıyla, bir tarihte "çıkardık" dediği eski gömleğiyle arz-ı endam ediyor. Onu "herkes konumunu bilsin" diyerek Yargıtay Başsavcısı’na, "İşleri güçleri başörtüsü" diyerek "türban" konusunu ele alan medyaya; "Orduya akıl verme!" diyerek bir rektöre çıkışı izliyor.

Sonra "eski gömleği" ile tekrar görünüp, modern Türkiye’ye kimlik kazandıran "Devrim yasalarını" yok sayıyor. "Milletin kılık kıyafetine sen ne karışıyorsun?" diyor.

Olayları ve ülkenizi o açıdan görmeye başlarsanız elbet gerisi gelir. Nitekim onu, Mehmet Akif Ersoy’un meşhur dizelerinden aldığı "Biz maalesef Batı’nın ilmini değil değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık" sözleriyle sürdürüyor.

Şimdi siz siz olun, bunlardan hangisini ne zaman ele alıp da "görüşlerinizin şu tarafı doğru, bu tarafı yanlış" deyin bakalım.

O nedenle dedik, Başbakan eleştirilerden kurtulmanın çaresini buldu diye...

Bu sözlerimizi şaka diye de alabilirsiniz, ciddi de bulabilirsiniz. Fark etmez. Asıl önemlisi, "eleştiriye katlanmaktan başka çare olmadığı"dır.

Nitekim bu yoğun trafik arasında yeni ve önemli bir gelişme de -eğer üstünde duracak kadar fırsat doğmazsa- kaynayıp gidecek. Şimdilik sadece dikkatinizi çekmekle yetinelim:

AKP’nin Hüsnü Tuna isimli Konya Milletvekili, "hedeflerinin türbanı kamusal alanda da serbest bırakmak olduğunu" söylemiş.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu sözlere ne tepki verdiğini izleyin bakalım... Sayın Abdullah Gül’ün "Gizli gündemimiz yok" diyerek kamuoyuna verdiği sözler doğru mu imiş görürsünüz.

Not: 7’nci Cumhurbaşkanımız Kenan Evren bu sütunda önceki gün çıkan yazımız nedeniyle bize tarizde bulundu. 23 Ocak 2008 tarihli yazımızdaki, "İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarına kız öğrencilerin kabul edilmesi" ve bir de "Kur’an okuma" dersinde "kız öğrencilerin başlarını örtmelerine izin verilmesi" kararlarının 12 Eylül döneminde verildiğine ilişkin ifademizin gerçeğe aykırı olduğunu söyledi. Sayın Evren’in telefonu üzerine yanlış yazıp yazmadığımızı tekrar irdeledik. Kız öğrenciler bu okullara önce 1960’larda alınmış ama 1972’de onlara yasak konmuş. Sonra bir velinin başvurusu üzerine Danıştay bu yasağı iptal etmiş. Böylece kız öğrenci kabulü 1976’da başlamış. Başörtüsü ise, okullarda fiilen çok yaygınlaşınca 12 Eylül yönetimi Aralık 1981’de buna sırf "Kur’an dersinde olmak kaydıyla" izin vermiş. Kısaca hafızamız bizi yanıltmış. Hem bu bilgiyi düzeltiyoruz hem de Sayın Evren’den ve okuyucularımızdan özür diliyoruz. O.E.
Yazarın Tüm Yazıları