TÜRKİYE’de gazeteci iseniz konu çok. İster Genelkurmay Başkanı’nın Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmayı alın, ister TBMM’den tekrar geçen Anayasa değişikliği paketini... Eğer beğenmezseniz bir milyonu aşkın öğrenciyi kendisine emanet ettiğimiz İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nün dirayet ve yöneticilik sınavında nasıl çaktığını yazabilirsiniz.
Hele bir de Avrupa Birliği’nin "Ermeni soykırımı iddiası yalandır" demeyi suç haline getirmeyi amaçlayan yeni tuzağı var ki... Tek yazıyla değil, tefrikayla anlatsanız bitmez.
Biz onları erteleyeceğiz. Çünkü Rum Patriği Bartholomeos’un "Dini hürriyetlerini Türkiye’de tam olarak kullanamadıklarından şikayeti"nin kaynayıp gitmesini istemiyoruz.
Önce Bartholomeos’un Avrupa Birliği (AB)ülkelerine öykünmesinden mi başlayalım:
Gerçek o ki AB ülkelerinde "cami inşa etme" hakkı fiilen yok denecek kadar kısıtlı. Sadece mevcut binaları cami olarak kullanma izni var. O da "minare dikmemek" kaydıyla...
Patrik Hazretleri burada da aynı tür gizli baskıların uygulanmasını bilmiyoruz ister mi?
Kaldı ki asıl mesele AB’nin öteki ülkeleri değil. Asıl mesele bir AB üyesi olan Yunanistan’daki Müslümanlara uygulanan baskılar.
Patrik Hazretleri’ne ve onun gibi düşünenlere anımsatalım:
Yunanistan’daki Müslüman (Türk) azınlık, 1913’te Osmanlı ile Yunanistan arasında imzalanan Atina Anlaşması’nın hükümlerine tabi olacaktı. Buna göre Yunanistan’daki üç müftüyü oradaki Müslüman halk seçecek, o müftülerin seçtiği kişide eğer Şeyhülislam uygun görürse, Başmüftü olacaktı.
Yunanistan bu kuralları 1920’de kabul ettiği bir yasaya da koydu ama 1990’a kadar yani Lozan Antlaşması yürürlüğe girdikten sonra bile hiç uygulamadı. Tam tersine müftüleri de imamları da her zaman Yunan devleti tayin etti.
Oysa Patrik dahil, Patrikhane’nin gerekli gördüğü tüm organlar burada, kendileri tarafından yapılan seçimle oluşturuldu.
Sonra yani 1990’da, sözünü ettiğimiz 1920 tarihli yasanın yerine 1091 sayılı yasa kabul edildi. Buna göre "Müslüman cemaatten 10 kişi, yöre valisinin başkanlığında toplanıp, yeni müftünün kim olması gerektiği" konusundaki tavsiyesini Eğitim Bakanlığı’na bildirecekti. Nitekim bu heyet bir defasında İskeçe Müftülüğü için oylama yaptı. Neticede 7 oy Boşnak Sabri’ye ve 1 oy Mehmet Emin Şinikoğlu’na çıktı. Üyelerden ikisi "Adayları tanımıyoruz" diyerek oy kullanmadı. Neticede Yunan hükümeti (bakın oradaki cemaat demiyoruz) 1 oy alan Şinikoğlu’nu Müftü tayin etti.
Beğendiniz mi Yunanistan’daki din özgürlüğünü?
Bakın "Yunanistan’da cami yapma olanağı bulunmadığından" söz etmiyoruz. Atina’daki eski caminin ibadete açılmasına hálá izin verilmediğine de değinmiyoruz.
Bitmedi... Bu yılın mart ayında çıkan yeni bir yasaya göre Batı Trakya’daki 240 camiye imam tayin etme yetkisi Dışişleri, Eğitim ve İçişleri bakanlıklarıyla üniversiteden 2 temsilciden oluşan (tabii hepsi de Hıristiyan) 5 kişilik bir kurula bırakıldı. Ama Gümülcine Müftüsü Hafız Cemali Meço -ki kendisi cemaat tarafından değil, devlet tarafından o göreve getirilmiştir- "240 imamın kim olacağının 5 Hıristiyan memur tarafından belirlenmesini kabul edemeyeceğini" ilan edince, yasa fiilen uygulanamadı.
Patrik Hazretleri Lozan’a göre karşılıklılık ilkesini uygulamamızı ve Yunanistan’daki kuralların burada da geçerli olmasını acaba kabul eder mi?