SEÇİMİN "S" harfinden anlayan bilir ki, seçmen iradesinin ırzına geçmek isteyenler işe "Seçmen Kütüğü"nden başlarlar.
Çünkü seçmenler -özellikle bizde- isimlerinin kütüğüne kayıtlı olup olmadığını kontrol etmeye üşenirler. Nitekim kanımızca, yüz kişiden 5’i bile zahmet edip, "adım yazılı mı?" diye seçmen listelerine bakmaz.
Üstelik biz hem 1946 hem de 1957 seçimlerini yaşamış, özellikle 1977 seçimindeki seçmen sayısının neden normalden 3 milyon kadar fazla olduğunu hálá izah edememiş bir toplumuz.
O nedenle Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı’nın önümüzdeki 29 Mart yerel seçimlerinde kullanılacak seçmen kütüğünün dayanağı olan belgeleri imha ettirmesi akıl alacak bir şey değildir.
Efendim, konuyla ilgili 5490 sayılı yasanın Geçici 2. Maddesi’nin "f" bendinde, bu kütüğün dayandığı belgelerin bir başka yasa hükmüne göre "imha" edilmesi emrediliyormuş.
Öteki yani 3473 sayılı yasanın hükmünü Radikal yazarı Tarhan Erdem önceki günkü yazısında aktardı. Bu yasa "İleride kullanılmasına ve muhafazasına lüzum görülmeyen, arşiv malzemesi ve arşivlik malzeme dışında kalan, hukuki kıymeti ve bir delil olma vasfını kaybetmiş malzemenin ayrılarak, yönetmelikte belirtilecek usul ve esaslara göre imhası"nı emrediyor.
Demek ki imha edilecek malzemenin:
a) Arşivlenmeyi gerektiren niteliği;
b) Hukuki değeri;
c) Kanıt teşkil etmesi ihtimali olmayacak. Bunlar varsa imha edilmeyecek.
İmha edilen belgelere bakıyorsunuz, yukarıdaki koşullara göre bunların "kesinlikle imha edilmemesi gerektiği" -hatta kanımızca imha etmenin suç oluşturması gerektiği- ortaya çıkıyor.
Ama Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanvekili Ömer Toprak,"il ve ilçe yürütme komitelerinin" kendi imzasını taşıyan 20 Kasım 2008 tarihli genelge doğrultusunda, "bu evrakları imha işlemine başladıklarını" söylemiş. Bu da 5 Aralık 2008 tarihli Hürriyet’te vardı.
İyi de bu "İmha edelim, bitsin gitsin" telaşının sebebi ne?
Arkadaşlarımızeski Baro Başkanı Sadık Erdoğan’la konuşmuşlar. Erdoğan "imha" işleminin nüfusu 2000’den az olduğu için lağvedilen beldeler yönünden de önemli olduğunu anımsatmış.
Bu durumdaki beldelerden birçoğu -sayıyı bilen yok- idari yargıya başvurarak, "Buradaki nüfus 2000’den az değil" iddiasıyla dava açmıştı. Erdoğan imha edilen belgelerin, bu davaların karara bağlanması için "kanıt" teşkil ettiğini söylüyor ve "Belediyeler nüfuslarının 2 binin üstünde olduğunu bu dokümanlar olmadan nasıl ispat edecekler?" diye soruyor.
Kanımızca dava açan belediyeler, TÜİK Başkanvekili hakkında suç duyurusunda bulunabilirler.
TÜİK Başkanvekili Ömer Toprak’ın bir başka argümanı daha var:
"Biraz insaf! Dün muhtarlara güveniyorduk, şimdi niye İçişleri Bakanlığı’na (Seçmen kütüğü bilindiği gibi bu bakanlığın sorumluluğunda yapılan adrese dayalı kayıt sistemine göre düzenlendi) güvenilmiyor?" demiş.
Bu zata, sağlıklı seçim yapmanın ilk koşulu olarak bu işlere hükümetin bulaşmaması gerektiğini kim öğretecek?