BAKANLIK koltuğunu Nimet Çubukçu’ya devrederken “Milli Eğitimi otomatik pilota bağladığını” söyleyen, bugünlerde de TBMM Başkanlığı’na soyunduğu söylenen biri vardı anımsıyormusunuz? Hani yavrularımızı ne de olsa devlet denetiminin güçlü olduğu okullardan, tarikat ve cemaat okullarına kaydırmak için elinden geleni yapan...
İlk ve ortaöğretim çağındaki çocukların kaldığı cemaat yurtlarının kapılarını ne idüğü belirsiz "hoca"lara açan...
Eğitimi "milli" olmaktan çıkartıp "dini"leştirmeye çalışan...
Yüksek Öğretim Kurulu’yla kavga eden...
Geçimsizliğiyle nam salan...
Ve eğitim camiamızın başında en uzun süre kalan bakan sıfatını alan...
Bu zat acaba sorumluluk taşıdığı yıllar sonunda eğitimimizin ne hale geldiğini dünkü gazetelerde okudu mu?
Tüm gazeteler ve tüm uzmanlar oybirliği etmiş şekilde tek cümlede toplamışlardı görüşlerini:
"Lise eğitimi bitmiştir."
Gerçekten 1 milyon 324 bin öğrencinin kaderini belirleyen bir "merkezi" seçme sınavı yapılıyor. Ortaöğretimin çocuklara eğitim değil diploma verdiği bilindiği için baraj puanı 165’ten 145’e çekiliyor. Bakanlık izlediği eğitim politikasıyla ne sonuç alınacağını sezdiği için ders yılı bitmeden genelge yayınlıyor. "Öğrenciler okula değil -hiç değilse test sorularına yanıt vermeyi öğrensinler diye- dershanelere gitsin" demek zorunda kalıyor.
Ama yine de 30 bin öğrenci 180 sorudan bir tekine bile doğru yanıt veremediği için sıfır puan alıyor.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan söylemiş:
"Bu yıl verilen cevaplara baktığımda geçen yıla oranla başarısız sonuç çıktığını söyleyebilirim. Özellikle lise eğitimini saptayan İkinci Kitapçık sorunlarına cevap veren öğrenci sayısında azalma var. Örneğin geçen yıl matematik 2 testine en az 0.5 cevap veren öğrenci sayısı yüzde 57 idi. Bu yıl bu rakam yüzde 42’ye indi. Kısaca sınava giren öğrencilerin yarısından fazlası lise matematik sorularına cevap veremedi." (14 Temmuz 2009 - VATAN)
Düşünün siz... Öğrenci lisede "matematik" dersi görüyor, başarılı olduğu için mezun oluyor ama bu sınava girince bir tek soruya bile yanıt veremiyor.
Aslında bu durumda sürpriz sayılacak bir taraf yok. Çünkü bizim eğitim sistemimizi de irdeleyen uluslararası nitelikli araştırmalar durumun "vahim" olduğunu kaç yıldır gösteriyordu ama buna aldırış eden yoktu.
Çünkü dikkatler "eğitimin kalitesine" değil, bakanlığın ne kadar kitap dağıttığına, kaç dershane açtığına, bakanlıktaki kadrolaşmanın tamamlanıp tamamlanmadığına ve bir de laik eğitim sisteminin delinmedik neresi kaldığı sorularına yoğunlaşmıştı.
Eğitim-İş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli’nin ifadesiyle "Öğretmeni ve devlet okullarını gözden çıkartan, Anadolu liseleriyle fen liselerini gerici kadroların yönetimine teslim eden, öğretmen olmadan fen lisesi açan" bir bakanlığın elindeki eğitim bu sonucu verir.