NE oldu doğrusu anlayamadık. Durup dururken karşımıza, bir süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin "Türbanın üniversitede yasaklanması demokratik laik bir devletin hukuka uygun bir tasarrufudur" anlamında karar vermesini eleştiren Başbakan Tayyip Erdoğan’ı çağrıştıran bir Diyanet İşleri Başkanı çıktı.
Anımsarsınız... Leyla Şahin isimli bir eski Tıp Fakültesi öğrencisinin "üniversiteye türbanlı olarak girmesine izin verilmedi" diye açtığı dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Şahin aleyhine sonuçlanınca Başbakan Tayyip Erdoğan bu mahkemeye kızmış, "O konuda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır" demişti.
Şimdi Başkan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan da Danıştay Sekizinci Dairesi’nin, "din kültürü ve ahlak bilgisi" dersleriyle ilgili verdiği karar nedeniyle aynı tür sözler işitmeye başladık.
Danıştay, bu dersle ilgili okul kitaplarının, dersin amacına uygun olmadığına karar vermiş, ayrıca "din kültürü" yerine öğrencilere belli bir mezhebi (Sünniliği) esas alan bilgiler verilmesini ve derslerin "din eğitimi ve öğretimi" için kullanılmasını yasaya aykırı bulmuştu.
Hadi Milli (dini) Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in "Biz onların dediği kitapları çoktan değiştirdik" diyerek Danıştay kararını yok saymasını "olağan" sayalım. Peki ama bugüne kadar bulunduğu mevkie yeni ve ışıklı bir anlayış getirdiğini düşündüğümüz Ali Bardakoğlu’na ne diyelim?
Sayın Bardakoğlu’nun da, Danıştay kararı karşısında:
"Bu son karar da AİHM’nin aldığı kararın adeta Türkiye’ye uyarlaması ve onun gölgesi gibi duruyor. İslam’ın ortak paydasının, ortak bilgisinin bir mezhebe ait olarak görülmesi büyük bir yanlıştır.
Türkiye’de bir din eğitimi nasıl verilir, öğretimi nasıl yapılır, hangi bilgi İslam dininin, hangi bilgi bir mezhebin, grubun bilgisidir, bu konuda herhalde en yetkili kurum Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır. (...) Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş alındığını bilmiyorum. (...) Gönül isterdi ki (...) yargıçlar kişisel kanaatlerine, önyargılarına, kişisel tercihlerine göre değil, konuyu bilim zemininde ve o dinin metodolojisine göre inceleyip karar versin. (...) Yargı kararlarının (...) din tanımı ve dinin nasıl olması gerektiği konusunda belirlemeye gitmemesi, bunu yetkili kurumlara bırakması lazım. (...) Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bir din bilgisi, din kültürü bilgisi, ahlak bilgisi dersi olmalıdır. Uygulamada 3-5 münferit yanlış var diye din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmasına karşı çıkmak, 3-5 hasta yanlış tedavi edildi diye bir hastaneyi kapatmaya benzer" dediği bildiriliyor.
Sayın Bardakoğlu’nun dediklerinde elbet "doğru"lar var. Örneğin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin nasıl olması gerektiğinde herkes aynı şeyi söylüyor. Ama yaşanan gerçek Bardakoğlu’nun dediği gibi değil. Çünkü o derslerde sadece "bir mezhebin" benimsediği anlayışın öğretildiğini bilmeyen yok. Kendi örneğiyle ifade etmek gerekirse "3-5 hastaya yapılan yanlış"tan değil, "sadece 3-5 hastaya doğru tedavi yapılan" hastaneden söz ediliyor.
Başkanın, "Diyanet’tengörüş sorulmasını" istemesi anlaşılır bir şey ama "laik eğitim sistemi" ile ilgili kararı veren Danıştay’ı, "önyargılı" yargıçların "keyfi" karar verdiği bir yer gibi sunması, Sayın Bardakoğlu’nun bildiğimiz resmine hiç de uygun düşmüyor.