MÜJDEYİ nihayet verdiler. Tayyip Erdoğan’ın ilk kabinesinin çıkardığı yeni Ceza yasasının, meşhur 301’inci maddesi üzerindeki çalışmaları, Erdoğan’ın ikinci kabinesi nihayet tamamlamış. Önümüzdeki hafta tasarı Meclis’e gelecek ve hemen de çıkartılacakmış.
Biliyorsunuz bu çalışma 2006’da başlamıştı.
O nedenle bu ne sür’at diye hayret edip küçük dilinizi yutmaya kalkmayın. Çünkü topu topu 65 kelimeden oluşan 301’inci maddenin içinden 2 yılda çıkamadılar.
Çıkamadıkları için tasarıyı Anadolu’da bilinen deyimle "hele dursun çengeline" asıp, zamanının gelmesini beklediler.
Hayır! Öyle yapmadılar. Söz konusu madde Türkiye’de "ifade özgürlüğünü" gereksiz yere kısıtlayıcı idi. Bunu hükümet de biliyor ama demokrasiye lafta bağlı bir kafayla ülkeyi yönettiği için bu maddeyi değiştirip ifade özgürlüğünü genişletmeye bir türlü eli varmıyordu.
Bakın biz bazıları gibi "301’inci maddenin tamamen kaldırılmasından" söz etmiyoruz. Çünkü bize "maddeyi kaldırın" diyenlerin kendi ülkelerinde de aynı tür hükümlerin var olduğunu biliyoruz.
Bu noktayı belirttikten sonra tekrar ana konuya dönelim:
Dediğimiz gibi "demokratlık" lafta olunca, elleri varmadı. Taa ki Avrupa Birliği’nden "Tamam... Partinizin kapatılmasına karşı çıkalım ama siz de şu 301’inci maddeyi artık değiştirin veya kaldırın" talebine karşı duramayacaklarını anlayıncaya kadar.
Olli Rehn’in, Avrupa (Birliği) Parlamentosu adına Türkiye hakkında rapor hazırlayan Ria Oomen-Ruijten ile Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendjik’in bu dava gündeme geleli beri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na ve Anayasa Mahkemesi’ne karşı yaptıkları saygısızlıkların gerisinde yatan belli ki bu idi.
Neyse ki George W. Bush’un ilk seçiminde Florida eyaletinde kullanılan -yanlış anımsamıyorsak- 365 oyu koskoca Amerika Birleşik Devletleri tam bir ayda sayıp sonuca ulaşamamıştı ya... Aynen o tempoyla bizim hükümet de 65 kelimelik bir maddeyi 2 sene uğraşarak bir yeni bir formüle bağladı.
O formülün esas itibariyle hem bu sütunlarda savunduğumuz hem de Basın Konseyi adına Başbakan’a ve biri eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, diğeri şimdiki Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin olmak üzere hükümete tam 3 kere sunduğumuz öneriyle büyük çapta uyum içinde olduğunu belirtmeliyiz. Çünkü Basın Konseyi önerisine göre de yasadaki "Türklüğü" alenen aşağılamak sözü değiştirilmeli, onun yerine "Türk ulusu" denilmeli idi.
Asıl tartışma bu noktada olduğu için "Cumhuriyet" dahil öteki kavramlarla ilgili hususlara şimdilik girmiyoruz.
Verilen bilgiden anlaşılıyor ki "Türk ulusu" kavramı-bu iktidar ulus lafını sevmez onun için millet derler- tasarıda yer almış.
"Türk ulusunu, Türkiye Cumhuriyeti’ni, TBMM’ni, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, devletin yargı organlarını, askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılama" suçunun işlendiği iddiasıyla soruşturma başlatılınca ilgili hakkında "dava açılmasına izin verme" yetkisi de Cumhurbaşkanı’na bırakılmış.
Bu iyi mi olmuş kötü mü, ona yeri gelince değineceğiz. Şimdilik bu kadar.