KUZEY Osetya’nın Beslan kentinde yaşanan katliam nedeniyle inanılmaz insan trajedileri yazılıyor yabancı basında... Anlatılamayacak kadar vahim ve vahşi sahnelerden söz ediliyor.
Bir okul basıp altı, yedi, sekiz -en büyüğü 16- yaşındaki yavruları kan gölünde boğmak, hangi insani değerle bağdaştırılabilir?
Hangi dava için mübah görülebilir?
Bildiğiniz dilin, kullandığınız kelimelerin yetersiz kalması ne kötü...
İnfialiniz bin!... Dile getirebildiğiniz bir!
Dönüyor, dolaşıyor o cılız ifadeye sığınıyorsunuz:
‘Lanet olsun!’
Ama lanet olmuyor... Olsa terör denen bu alçaklık, bu ahlaksızlık, bu namussuzluk, bu iğrençlik sürüp gider mi?
‘Allah belalarını versin!’
Vermiyor!
Keşke verse de insanlık en azından kavgalarını insanca usullerle yapma, ihtilaflarını aynı şekilde çözme dönemine dönse...
Dönse diyoruz. Çünkü terör tüm insanlık tarihi boyunca vardı. Kim bilir kaç milyon masumun kanı bu yüzden aktı. Ama yine de o dönemlerde çağımızın kitleselleşmiş terörü, ahlaksızlaşmış terörü, alçaklaşmış terörü yoktu.
En insafsız katliamlarda bile kadın, çocuk ve yaşlının hayatını bağışlayan bir ahlaki norm -en azından belirli bir ölçüde- gözetilirdi.
‘Çeçenler, Ruslardan bağımsızlık istiyorlar’mış...
İstemeyin diyen mi var?
Ama mücadelenizi insanlığınızı kaybetmeden yapın.
Altı, yedi, sekiz yaşındaki çocukların karnına okullarında basıp kurşun doldurarak ulaşacağınız zafer sizi de kendi kanınızla boğsun...
Bu vahşeti, bu barbarlığı, bu hunharlığı kimileri İslam ile açıklıyor.
İslam dininin kan akıtmayı -kendi değer sistemine göre- yer yer mübah gördüğü bir gerçektir.
Nitekim Irak’taki hunhar çetelerin, Cezayir’deki FIS (Islamic Salvation Front)(İslami Kurtuluş Cephesi) militanlarının boğaz keserek insan öldürecek kadar hunharlaşmayı İslam adına yaptıkları biliniyor.
Maalesef Çeçen militanlar da İslamiyet adına bu kadar acımasız oluyorlar.
Öyleyse İslam ülkelerinin kendi aralarındaki tüm ayrılıkları bir kenara bırakarak teröre karşı tam bir işbirliği yapmaları gerekir.
Ama devletlerin alacağı ‘önleyici tedbir’den ve ‘faillerin yakalanması konusundaki işbirliği’nden çok daha önemlisi İslam ulemasının kendi sorumluluğunu üstlenmesidir.
Ulemanın sorumluluğu, İslam’ın terör konusundaki yerini belirlemektir.
Ya bu din terörü onaylıyordur, o zaman yanlış dini öyle anlayandadır.
Yahut onaylamıyordur. O zaman yanlışlık İslam’ın adını kirletenlerdedir. Bunların her ikisini de ortaya çıkartmak onların işidir.
Eğer bu yapılmaz da terör bugünkü gibi başıboş bırakılırsa, Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasında meydana geleceği ileri sürülen medeniyetler çatışması bakarsınız bir gün kaçınılmaz olur.