RAPORUN kendisini henüz okumadık. Zaten okusak da onun "içerik" yönünden ele alınıp değerlendirilmesi ayrı bir konu olurdu. Oysa elimizde TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu’nun Hakkári, Yüksekova, Siirt ve Van’daki Nevruz olaylarına ilişkin raporunda kullanılan "terimlere" ilişkin bir haber var.
Dünkü gazetelerde de bildiriliyordu:
Komisyonun Demokratik Toplum Partisi (DTP) mensubu üyesi Akın Birdal, raporda PKK’dan söz edilirken kullanılan "bölücü terör örgütü" ifadesinin "komisyonu taraf haline getirdiğini" ileri sürerek, bu sözün "evrensel insan hakları terminolojisine uygun olmadığını" dile getirmiş. Birdal’a göre Abdullah Öcalan’dan, "bölücü terör örgütü başı" diye söz edilmesi ve değerlendirmelerde "bölücü", "terörist" gibi deyimler kullanılması da doğru olmazmış. "Komisyon yapıcı ve uyarıcı" olmak zorundaymış. Zaten BBC’de de PKK’dan söz edilirken "Bölücü terör örgütü" denmiyormuş.
Gerçi raporda "bölücü" kelimesi de kullanılmış ama Başkan Prof. Dr. Zafer Üskül,"Raporu yabancı dillere çevirince zorluk olmasın diye sonuç bölümünde ’ayrılıkçı’ kelimesini kullandıklarını" belirtmiş. Hürriyet muhabirine de "Dolayısıyla herhangi başka anlam aramamak gerekir" demiş.
Raporu hazırlayanların iyi niyetini sorgulayacak değiliz. Çünkü komisyon üyelerinin bu konuda herhangi birimizden daha az duyarlı olduğunu veya olacağını düşünmüyoruz.
Lakin DTP milletvekili Akın Birdal’ın tepkisi doğrusu bizi duraklattı. Şundan dolayı:
Bir konuda hangi kavramın kullanıldığı özellikle uzun vadeli siyasi mücadelelerde çok önemlidir. O nedenle başta temkinsiz bir yaklaşımla kullandığınız bir kavramı bir süre sonra "Sen o tarihte bu konu için şu kavramı kullanmamış mıydın?" diye insanın gözüne sokarlar.
Örneğin biz ülkenin Güneydoğu’sunda yıllardır sürüp gelen olayları "terör" diye niteleriz. Onun amacının bu ülkeyi bölmek olduğunu -kendi beyanlarına dayanarak- bildiğimiz için o örgütün "bölücü" olduğunu söyleriz. Bu terimi kullandığımız için de o eylemlerin "suç" olduğunu savunuruz.
Oysa olayı bizim gibi görmeyenler, Türkiye’nin demokratikleşmesinden başka bir amaçları yokmuş gibi göstermeye çalışırlar. Yumuşak bir ifadeyle bu ülkede biri Türk diğeri Kürt olmak üzere iki ayrı "halk" olduğunu kafalara sokmaya çalışırlar. "İki ayrı halk" kavramını bir kere zihinlerde yerleştirdikten sonra sıra "şu halka şu hakların verilmesine" gelir. Örneğin önce "özerklik" denir. Sonra sıra merkezi idareyle maraza çıkarıp "bağımsız"lık kavgası başlatılır.
Kısaca, kulağınızı ve kafanızı alıştırdığınız o bir kısmı pek masum görünen terimler, başkalarının elinde koz haline gelir ve kendinizi hiç de istemediğiniz noktada bulursunuz.
Akın Birdal’ın gül hatırı için "bölücü"yü "ayrılıkçı"ya çeviren Komisyon üyeleri kusura bakmasınlar:
İki terimin arasında fark yoksa, neden "bölücü"yü değil de ötekini kullanıyorlar. Öyle ya, onlar BBC’de yayınlanacak haber yazmıyorlar. Kaldı ki Komisyon üyeleri terör örgütü karşısında "tarafsız" olmaya da mecbur değil. Onlar TBMM adına görev yapıyorlarsa, bu ülke Anayasasının kurduğu "ulus devlet"ten yana olmalarından daha başka ne söz konusudur.