Bizden söylemesi...

NE korkaklığımız kaldı ne "teslim olmuş"luğumuz...

Bir süre önce bu sütunda çıkan "Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sonunu çabuk getirir. Gerçi Erdoğan’ı Çankaya’da görmek ve buna 7 yıl boyu katlanmak kolay değildir ama, eğer Türkiye’nin bir an önce bu ’dinci’ gidişten kurtulup laik cumhuriyet temellerine dönmesini istiyorsak, hangi şıkkın ülke yararına olduğunu iyi ölçmeliyiz" anlamındaki yazı nedeniyle çok eleştiri aldık.

İlginçtir... Bizim okuyucular bir yazının çoğu kez sadece kendilerine çarpıcı gelen kısmına bakıp karar verir. O bölüm canını sıktıysa, öteki cümleleri görmezden gelir. Eğer onu "hoşuna giden" bölüm etkilediyse, sizi yere göğe koymaz. O bölümün yazı içinde bir ayrıntı olması önemli değildir. Önemli olan onun beğendiği bir cümleyi söylemiş olmanızdır.

Sözünü ettiğimiz yazı da biraz öyle oldu.

Önemli değil... Nitekim "belki de maksadımızı biz iyi anlatamamışızdır" düşüncesiyle bugün o konuya bir başka açıdan girmeye gerek duyduk.

Anımsanacağı gibi tezimiz, "Cumhurbaşkanı seçilen liderin partisiyle ilişkisi kesildiği için o partide önce iç iktidar kavgalarının çıkacağı, sonra da partinin küçülerek, parçalanarak seçim kazanamaz hale düşeceği" iddiasına dayanıyordu.

Aynı görüşü bugün de koruyoruz. Özal’ın ardından Anavatan Partisi’nin; Demirel’in ardından da Doğru Yol Partisi’nin başına gelenler ortada...

O gözlemleri bir yana koyalım. Daha geriye gidelim. Atatürk’lü, İsmet Paşa’lı dönemleri anımsayalım:

Büyük Atatürk bir siyasi lider kendi partisiyle bağlarını koparırsa ne olacağını çok iyi gördüğü için "CHP Genel Başkanı" sıfatını, ölümüne kadar hiçbir zaman bırakmamıştır.

Nitekim Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı döneminde, örneğin hem Terakkiperver Fırka’nın açık olduğu 1924-25’te, hem de Serbest Fırka’nın kurulduğu 1930’da Gazi Mustafa Kemal Paşa partinin "Genel Başkanı" olarak kalmış ama partiyi fiilen yönetmek için 1937’ye kadar İsmet Paşa’yı, sonra Celal Bayar’ı, "Genel Başkan Vekilliğine" getirmiştir.

İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçilince o da, önce Refik Saydam’a sonra da Şükrü Saracoğlu, Recep Peker ve Hilmi Uran’a partinin Genel Başkan Vekilliği görevini vermiştir.

Çünkü hem Atatürk hem de İnönü, düne kadar ellerini eteklerini öpenlerin parti genel başkanlığından ayrıldıkları anda kendilerine diş göstereceğini çok iyi biliyorlardı.

Nitekim İsmet İnönü 14 Mayıs 1950 seçiminde iktidardan düşünce onu siyasi hayatta ayakta tutan ve ona Demokrat Parti’ye karşı mücadele etme olanağı veren zemin, onun CHP Genel Başkanı sıfatını taşıyor olmasıydı.

Bunlar aynen Tayyip Erdoğan ve partisi için de geçerlidir. Ancak Atatürk ve İnönü döneminde cumhurbaşkanının partisi ile bağını koruması mümkündü. Artık öyle bir şans yok. O yüzden Çankaya’ya çıkacak olan Tayyip Erdoğan bununla kendisini ve ailesini tatmin edebilir ama partisini çökmekten ve çözülmekten kurtaramaz.
Yazarın Tüm Yazıları