BU doğrusunu isterseniz ‘‘İspanyol gribi’’ gibi bir olay. Tam ‘‘Bitti, artık karşımıza çıkmaz’’ diyorsunuz... Bir de bakıyorsunuz ki birileri çomaklamış... Ve tekrar günün konusu olmuş.
Bedelli askerlikten söz ediyoruz.
Bir süredir e-mail kutularımıza kendilerine göre haklı gerekçelerle ‘‘Yardım edin de şu bedelli askerlik bir daha çıksın’’ türü mesajlar gelip duruyordu.
Ama son olarak (ne gereği varsa?) Sayın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ‘‘Fazla başvuru olması halinde bedelli askerliğin gündeme gelebileceğini’’ söyledi. (21 Mart tarihli gazeteler.)
Gerçi iki gün sonra özetle, ‘‘Yanlış anlaşıldım. Bu konuda bizim bir çalışmamız yok’’ dediyse de belli ki asıl amacı, ‘‘İsteyin de, bu konuda karar almaya mecbur olalım’’ mesajını vermekti.
Gönül'ü Başbakan Erdoğan'ın aynı anlamdaki lafları izleyince, Gönül'ün önceden belirlenmiş bir şeyi söylediği anlaşıldı.
Ne var ki dün arkadaşlarımız Ankara'dan, ‘‘Genelkurmay Başkanlığı'nın bedelli askerliğe karşı olduğunu’’ bildiriyorlardı.
Bizim 43-44 yıldır yani bu bedelli askerlik meselesi gündeme ilk geldiği tarihten beri değişmeyen bir görüşümüz var:
Bedelli askerlik, parası olan vatan evladı ile yoksul çocuklar arasında bir ayrımcılığa yol açtığı için hem haksızdır, hem de çirkindir. Bu bir.
İkincisi... Askerlik bizim anlayışımıza göre -askere giden insana ne kadar zor veya ters gelse de- vatan görevidir. Bu anlayış, söz konusu borcun parayla ödenmesine veya satın alınmasına izin vermez.
Üçüncüsü... Bu konuyu ikide bir tazeleyenler, bedelli askerlik yoluyla savunma harcamalarımıza katkı sağlamanın yararından dem vururlar. Oysa bedelli askerliğin sakıncaları bu yararla kıyaslanmayacak kadar büyüktür.
Daha isterseniz dördüncü, beşinci, altıncı sakıncalardan da söz edebiliriz.
Ama meselenin sadece sakıncalar sayfasını okuyup öteki taraflarına göz atmamak doğru olmaz.
Bedelli askerlik isteyenler (ki çoğunca iyi eğitim görmüş, genç yaşta mesleğinde yükselme olanağı bulmuş kişilerdir) ‘‘Tamam vatanımıza hizmet borcumuzu ödeyelim ama bunun bir formülü bulunsun. Hem hizmetimizi sunalım hem geleceğimizi körletmeyelim’’ tezini savunuyorlar.
Bu talebi yok saymaya hakkımız yok.
Ama bu talebi dikkate almak demek herkesi kapsayacak yeni bir düzenleme yapmak demektir. Yani askerlik çağına gelen hiç kimsenin ‘‘Bana haksızlık yapılıyor’’ duygusuna kapılmayacağı eşit, adil, objektif ama aynı zamanda onların yaşam kavgasını sekteye uğratmayacak formüllere bağlamaktan söz ediyoruz.
Başka ülkelerde de savunma sorunu var. Oralarda da gençler askere alınıyor. Peki oralarda bu sızlanma olmuyorsa biz neden yapamıyoruz?