Paylaş
Tüm dünyada ‘‘daha özgür bir basın’’ özlemini dile getirmek için Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından ilan edilen ‘‘3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü’’nü bugün yaşıyoruz.
Ama boynumuz bükük, keyfimiz kaçık bir halde...
Türkiye'de basının ne durumda olduğunu gösteren birkaç rakam dün Basın Konseyi tarafından açıklandı:
Son altı yılda 25 gazetecinin öldürüldüğü,
36 gazetecinin silahlı saldırıya uğradığı,
104 gazetecinin güvenlik güçlerinin saldırısına maruz kaldığı,
Sadece yazılı basın hakkında 599 toplatma ve kapatma kararının verildiği bir ülkede ‘‘özgür basın’’dan söz edebilir misiniz?
Hele bunlara son zamanlarda karşılaştığımız türden, ‘‘bazı gazetecilerin kalemlerini ellerinden alma’’ metodu da eklenmişse...
Hayır! Ne Türkiye bu hicap verici gerçeklere layıktır, ne de Türk basını!
Ama ne yaparsınız ki ‘‘gazeteciyi döve döve öldürme’’ bile geride kaldı. Artık gazeteciler mahkeme huzurunda, üstelik polis tarafından evire çevire pataklanıyor... Çünkü bunu yapanlar, o yüzden bir ceza almayacaklarını biliyorlar.
Böyle bir ülkeye gelen de vurur giden de... Çünkü onu kötülemek için ne söyleseniz inanırlar.
Nitekim bazı uluslararası gazetecilik örgütleri basının, 1997 yılında tüm ülkelerdeki durumunu anlatan raporlarında Türkiye'yi yine yerden yere vurdular. Örneğin merkezi New York'ta bulunan Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists) 26 Mart 1998 tarihli raporunda Türkiye'yi yine ‘‘Dünyada en çok gazeteci hapseden ülke’’ olarak ilan etti. Bu örgütün iddiasına göre Türkiye'de (1997 sonu itibariyle) 29 gazeteci hapisteydi.
Dünya Gazeteler Birliği (World Associaton of Newspapers) daha ileri gitti. 1998'in ilk aylarında hapsedilen 2 gazeteciyi de ekleyerek ‘‘rakam 29 değil, 31 dedi’’.
Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) koyduğu ölçütlerle bile Türkiye'de ‘‘hapiste bulunan gazeteci’’ sayısı 1997 sonu itibariyle 29 değil, 1 idi. AİHS'yi yok sayarak eleyince rakam 11'e çıkıyordu.
Onlardan geri kalmamayı şiar edinen Paris merkezli ‘‘Sınır Tanımayan Muhabirler’’ (Reporters Sans Frontieres) örgütü ise dün yayınladığı ‘‘1997’’ raporunda daha kötü bir tablo çizdi. Türkiye'de 1997 boyunca ‘‘en az 255 gazeteci gözaltına alındı’’ dedi. Aynı yılın son gününe kadar ‘‘hapishanede bulunan’’ gazetecilerin sayısının 91 olduğunu iddia etti. Ayrıca Basın Konseyi'nin tespitlerine göre 24 olan ‘‘saldırıya uğrayan gazeteci’’ sayısını 62 olarak verdi.
Bunlar Türkiye'yi kötülemeyi marifet sayan bazı kişi ve kuruluşların verdiği bilgileri, daha doğrusu yalanları yansıtan rakamlardı. Nitekim bunlardan biri 13 Ekim 1997 günü Strazburg'da Avrupa Konseyi'nin düzenlediği bir seminerde utanmadan tuttu, ‘‘Türkiye'de 200'den fazla gazetecinin hapiste olduğunu’’ söyledi. ‘‘Celal Bayar'ın Cumhurbaşkanı iken idama mahkûm edildiğini ve idam edilerek öldüğünü’’ ileri sürdü. Kimse de ‘‘sen utanmıyor musun bu yalanları söylemeye?’’ demedi.
Açık konuşalım: O rakamların insafsızca şişirildiği doğrudur ama, Türkiye'deki durumun gerçek rakamlarla bile utanç verici olduğu ortadadır.
Paylaş