DÜNKÜ seçimlerin sonuçları gelince hafızamız bizi 1954 seçimlerine götürdü:
O tarihte, merhum Falih Rıfkı Atay’ın "Dünya" gazetesinin Ankara Bürosu’nda görev yapan genç bir muhabir idik. Büro şefi yani gazetenin Ankara Temsilcisi merhum Necdet Evliyagil idi.
Seçim öncesinde biz de çevremizdeki birçok insan gibi, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’yi (DP) iktidara getiren seçmenin "pişmanlık" duyduğunu düşünüyorduk. Çünkü geçen 4 yıl boyunca iktidarın yaptığı partizanlıklar, devlet yönetimine getirdiği kuralsızlıklar, giderek kendini daha fazla belli eden keyfilikler kamuoyunu çok rahatsız ediyordu.
Gerçi 1951’de yapılan ara seçimlerde seçmenin DP’ye desteğini sürdürdüğünü görmüştük ama, o nihayet beş altı ilde yapılan seçim olduğu için pek çok insan gibi biz de önemsememiştik.
DP iktidarının halkevlerini kapatmak, Köy Enstitülerini iğdiş etmek, CHP’nin tüm mal varlığına yasayla el koymak gibi aklı başında herkesi isyan ettiren uygulamaları kanımızca seçmenlerin affetmeyeceği şeylerdi.
Derken 2 Mayıs 1954 tarihi yani seçim günü geldi. Necdet Evliyagil’le kendimizi CHP’nin iktidara geleceğine hazırlamış olarak bürodan oraya buraya telefon etmeye ve gelen bilgileri alt alta yazarak sonuç çıkarmaya başladık.
Gelen ilk haberler iyi idi. O tarihteki 67 ilden CHP’nin kazanmakta olduğu izlenimini verenler bayağı uzunca bir liste oluşturmaktaydı. Ama zaman geçip de yeni haberler akınca CHP’li illerin listesi kısalmaya, DP’nin listesi uzamaya başladı.
Derken gece saat 24.00’ü geçe birkaçı hariç 67 ilin nerdeyse tamamının DP’ye gittiğini kabul etmek zorunda kaldık.
O gece uyumadık. Sabahın erken saatlerinde "CHP Genel Merkezi’ndeki durum ne?" diye, Ziya Gökalp Caddesi’ndeki Genel Merkez’e gittiğimiz zaman karşımıza partinin emektar kapıcısı Hüseyin Efendi çıktı. İçeride kimsenin kalmadığını, kendisinin de temizlik yapıp uyumaya gideceğini söyledi. Biraz deşince öğrendik ki ilk haberler gelince orada da "Kazanıyoruz" heyecanı doruğa çıkmış. Kendi aralarında "Acaba Şemseddin Günaltay mı yeniden başbakan olur yoksa Nihat Erim mi?" tartışması başlamış. Birileri "Partinin Genel Sekreteri Kasım Gülek dururken, onların başbakan olması yakışık almaz" diye itiraz etmiş. Ama durum anlaşılınca birer ikişer kaybolup evlerine gitmişler.
Nitekim CHP, bir önceki seçimde 69 olan sandalye sayısını 1954’te 31’e indirdi. Demokrat Parti’nin sandalyesi ise 1950’de 415 iken 1954’te 502’ye çıktı.
Oy oranlarını da söyleyelim ... CHP’nin 1950’deki oy oranı yüzde 39, DP’ninki yaklaşık yüzde 53 iken 1954’te CHP yüzde 35 küsura indi. DP’nin oyu ise yüzde yaklaşık 58’i buldu.
Sonra ne mi oldu?
Seçim sabahı CHP yıkılmış gibiydi. Bir tek İsmet İnönü ile Kasım Gülek yılmadı. İkisi de "Demek daha fazla çalışmamız lazımmış" diyerek 3 Mayıs sabahı kolları sıvadılar. Ve gerçekten durmadan çalıştılar.
DP liderleri ise "Millet bizim arkamızda... Şimdi ülkeyi istediğimiz gibi yönetiriz" dediler. Önce Osman Bölükbaşı’yı seçip Meclis’e gönderdi diye Kırşehir’i ilçe yaptılar. Eskiden Kırşehir’in ilçesi olan Nevşehir’i "il" yaparak Kırşehir’i ona bağladılar. Sonra "Basını susturma" yasaları çıkardılar.
Hikáyenin gerisini anlatmaya gerek var mı? Zaten yer de kalmadı...