KIBRIS konusu seçimin önüne geçti. Ama öyle bir aşamada bulunuyoruz ki, B. Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın önceki gün İsviçre’de Rumlara ve Türklere sunduğu planla ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapmak olanağı yok.
Çünkü plan metnini alanlar bile 24 saatlik bir süre içinde 9 bin sayfayı değerlendirmek bir yana nasıl okuyacaklarını bile çözebilmiş değiller.
O nedenle biz 28 Mart seçimleri konusundan daha önce değinilmemiş noktaları ele alacağız.
Temel bir meseleye değinelim:
Bu seçimlerde de parti içi demokrasinin adı dahi geçmedi. Adayları, kendilerini parti lideri değil parti padişahı olarak gören liderler belirledi. Sonuçta nasıl, parlamentoya milletvekili değil lidervekili gönderiyorsak, bu defa da şehirlerimize belediye başkanı sıfatı verdiğimiz vekilharç’lar seçtik. Bunun iki istisnası var. Biri Ordu, öteki Antalya...
Biliyorsunuz bu iki ilde de halk ve örgüt genel başkan sultasına isyan etti. Deniz Baykal’a, ‘Senden büyük halk var’ mesajını verdi.
Aslında bu ders hiç de yeni değil... Örneğin 1973 seçimlerinde Diyarbakırlılar da CHP’ye aynen böyle bir ders vermiş, Genel Merkez’in dayatarak gösterdiği adayları, Meclis’e değil, evlerine göndermişti.
Lafı uzatmaya gerek yok... Siyasi partilerimiz parti içi demokrasiyi kurup işletmedikçe örneğin aday belirleme hakkını (Genel Merkez’e bir miktar kontenjan bırakmak kaydıyla) örgüte teslim etmedikçe bu iş böyle devam edecektir. Ama onun için önce lidervekili olarak Meclis’e girmiş kişilerin ayağa kalkıp harekete geçmesine gerek var. Yoksa bu liderlerden öyle bir olgunluk beklemek abestir.
İkinci nokta, kamuoyu yoklamalarıyla ilgili:
Daha önceki seçimlerde bazı kamuoyu şirketlerinin foyası meydana çıkmıştı ama aralarında tarafsız bir anlayışla çalışıyor izlenimi verenler vardı.
Bu seçimlerde hemen hepsi ciddi şekilde puan yitirdi. Gerçi ayrıntı sayılabilecek bazı rakamları tutturdular. Ama bir kamuoyu yoklamasında onlara değil, temel değerlere göre karar verilir. O değerlerde kabul edilebilecekten büyük hata yaparsanız insanlar ‘Acaba eski isabetli tahminler de tesadüf müydü?’ derler.
Değinilecek bir başka nokta hemşerilerine ulaşan, onlarla bütünleşen başkanların tekrar seçildiği gerçeğidir. Kuşkusuz sayacağımız isimler eksik olacaktır ama en azından Ahmet Piriştina, Mustafa Sarıgül, Yılmaz Büyükerşen, Melih Gökçek, Mehmet Özhaseki, Bekir Ödemiş bu bağlamda anımsanması gereken örneklerdir.
Elbet bu seçimden hiç de parlak not almadan çıkanlar var. Başta akla gelen CHP lideri Deniz Baykal... Ancak Baykal önümüzdeki günlerde de çok tartışılacağı için onu şimdilik bir kenara bırakıyoruz.
Bizi asıl düşündüren Murat Karayalçın’ın durumu... Doğrusu Sayın Karayalçın’ın, ‘seçime hile karıştırmak’ suçundan sabıka sahibi bir parti ile nasıl ortaklık kurduğunu hálá anlayabilmiş değiliz.