Bir 19 Mayıs değerlendirmesi...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Bandırma vapuru Samsun önlerinde demir attığı gün, 19 Mayıs 1919 tarihinin bir ulusun kaderini değiştirecek olaylara gebe olduğunu herhalde hemen hiç kimse düşünmüş değildi.

Mustafa Kemal Paşa hariç!

Daha genç bir yüzbaşı iken, Selanik'te bir akşam arkadaşlarına ülkenin kaderi ve geleceği konusunda söylemiş oldukları tek tek çıkan ve geleceğin planlarını daha o günlerden itibaren yapan Mustafa Kemal...

İşte bu önemli tarihin bugün tam 79'uncu yıldönümünü kutluyoruz.

Ama ‘‘harap ve bitap düşmüş, dört bir yanı düşman kuvvetlerinin işgaline uğramış’’ bir imparatorluğun yıkıntıları arasında değil, o yıkıntılar üstüne inşa edilmiş modern bir cumhuriyetin gerçekleri içinde...

Bu gerçeklerin hepsinin yüz güldürücü olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Hatta zaman zaman moralimizi bozan ‘‘laik cumhuriyetin tehdit altında olduğunu’’ düşündüren olaylara, gelişmelere tanık oluyoruz.

Büyük Atatürk, 19 Mayıs'ın ‘‘ulusal bayram’’ olarak ilan edilmesi önerilince, bu bayramın ‘‘gençliğe’’ ithaf edilmesini ve adının ‘‘gençlik ve spor bayramı’’ olarak konulmasını, ihtimal bu tür sorunlarla karşılaşabileceğimizi gördüğü için tercih etmiş.

Böylece hem cumhuriyeti emanet ettiği gençliği onurlandırmış, hem de tüm insanlığa ‘‘gençliğe önem vermek gerektiğini’’ öğretmiş oluyordu.

Büyük Atatürk'ün bu tutumu, onun devrimcilik anlayışı ile tam bir uyum içindedir. Çünkü bilindiği gibi o devrimlerini de gençliğe emanet etmiştir. Anıtsal bir ifade örneği olan Gençliğe Hitabı ile meşhur Bursa Konuşması bunun örnekleridir.

Ama o, modern cumhuriyetin yetiştirdiği genç kuşaklara verdiği önemi başka şekilde de göstermiştir. Örneğin Atatürk'ün sadece Ankara'da değil tüm yurt gezilerinde programına mutlaka bir veya birkaç okul ziyaretini koydurmuş olması, çok anlamlıdır.

Büyük Atatürk, gençliğin hangi ellerde, nasıl yetiştirilmekte olduğunu böylece çok yakından izlemiştir. O, Rönesans'ın büyük sanatçısı heykeltıraş Michelangelo'nun mermer bloklarını yontup birer şaheser yaratmasındaki ustalığı, Anadolu'nun hor görülen insan hamuruna şekil verip, Anadolu Rönesansının nesillerini yetiştirerek göstermiştir.

Bir ölçüde İsmet İnönü tarafından da izlenen bu politika, ne yazık ki, Türkiye'nin daha sonraki liderleri tarafından tamamen terk edilmiştir. Böylece ‘‘okul’’ ile ‘‘fabrika’’ yer değiştirmiş, ‘‘çağın istediği kalitede insan’’ fikrinin yerine ‘‘çağın istediği kalitede mal’’ anlayışı egemen olmuştur.

Her şeye rağmen modern Türkiye'nin son 75-80 yılda yetişen kuşakları, Atatürk'ün emanetini ebediyete kadar yaşatacak güce sahiptir. Zaten ikide bir geçirdiğimiz sınavlar da bu gerçeği açıkça göstermektedir.













Yazarın Tüm Yazıları