Bilmek istiyoruz

GÜNGÖR Uras dostumuzun hayali bir "Ayşe Teyze"si vardır. Böyle günlerde ona akıl verir. Ayşe Teyze’nin aklının almadığı kavramları onun anlayacağı gibi anlatır. Bazen, "Senin yerinde olsam bankadaki paramı dolardan çıkarır altına yatırırım" gibisinden pratik bir çözüm de önerir.

Baktık Güngör Uras bayram nedeniyle gittiği Harput’tan da yetişmiş. ABD’de başlayan ekonomik krizin Türkiye’deki yabancı sermayeli bankaları etkilemeyeceğini yazmış. Bunların yabancı sermayenin ait olduğu ülke yasalarına değil, Türk yasalarına tabi olduğunu vurgulamış:

"Yabancı ortaklı bankalarda mevduatı olan, kredi kullanan kişi ve kurumların paniğe kapılmasına gerek yok. Dışarıdaki finansal kriz, bizim bankaların dışarıdan döviz kredisi bulmasını güçleştirir. Maliyetini artırır. Şimdilik o kadar bir risk var. Bizim bankalarımızın portföylerinde Amerikan kaynaklı dandik bonolar, tahvil(ler) yok.

Bizim banka sistemimiz için en büyük risk, halkın gereksiz paniği ve para çekmesi olur. İşte o zaman kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz. Bunları ben yazıyorum ama bunları halka anlatmak Başbakanın, BDDK
(Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) Başkanı’nın görevi" demiş.

İyi de... Onlar bugüne kadar gazetecilere ayaküstü verilmiş yanıtlar dışında işe yarar bir şey söylemediler ki.

Eğer imanınız kavi ise Başbakan’ın, "Şu anda 2000’li yılların krizlerinden ibret almış bir Türkiye var. Bu krizleri çok ciddi olarak ele aldık. Mali disiplinden taviz vermedik. Finans sektöründe, özellikle kredilerde geri dönüş, 2000’li yılların geri dönüşleriyle karşılaştırılmayacak nokta(da). Bizde (geri dönüşü olmayan kredi) sadece yüzde 2-3 oranında. O dönemlerde yüzde 30-35’e varan, geri dönüşü olmayan krediler vardı" şeklindeki sözlerini esas alıp rahat bir uyku çekebilirsiniz.

Oysa finans konularında uzman olduğu için kabineye alınan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek:

"Bu, yüzyılın en büyük krizi. Tabii bizi de etkileyecek. Türkiye de dahil kimse krizden bağımsız değil. Türkiye güçlü yapıya sahip. Bir adım gerekiyorsa atarız"
diyor.

Demek ki ortam Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dediği kadar da güvenli değil. Nitekim ekonomistler sadece "2001 krizinden aldığımız ders"le ve kredilerde geri dönüşün halen iyi olmasıyla veya "mortgage" uygulamasının Türkiye’de henüz küçük bir kitleyi ilgilendirmesiyle sınırlı olmadığını savunuyorlar.

Örneğin Türkiye ekonomisinin yumuşak karnının "döviz açığı" olduğu biliniyor. Ekonomist İbrahim Ekinci, hükümetin bu soruna çözüm üretmek için hálá ciddi bir adım atmadığından yakınıyor:

"Global kriz, Türkiye ekonomisini özellikle ihracat ve dış kaynak temini üzerinden etkileyecek gibi görünüyor. Her iki etki de sonuçta büyümeyi baskılayacak. İhracat, Türkiye ekonomisinin büyümesi ve cari açık finansmanı açısından çok önemli. Cari açığı en fazla besleyen dış ticaret açığının tırmanması, krize çok yüksek ve artan bir cari açıkla yakalanan Türkiye ekonomisinin zorluklarını artırabilir" diyor.

ABD kendi yarasını bir şekilde sarar... Biz yaramızı nasıl saracağız, bilen var mı?
Yazarın Tüm Yazıları