BANKACILIK yönünden veya "İstanbul’u dünya finans merkezlerinden biri" yapma iddiaları açısından ne kadar isabetli veya ne kadar yanlış olduğunu uzmanlar söylemeli...
Ama eski bir tartışma tazelendi ve "bağımsız" olduğu yasalarda ifade edilen Merkez Bankası’nın Ankara’dan İstanbul’a taşınacağını Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün kesin bir dille söyledi.
Hükümetin yeni Eylem Planı’nı açıkladığı basın toplantısında bir gazeteci bu konuyu gündeme getirince, Başbakan üslubuyla başladığı sözlere Tayyip Erdoğan üslubuyla devam etti.
Tabii üslup o olunca ağzından Merkez Bankası, Ziraat, Halkbank, Vakıfbank’ı hedef alır şekilde şu cümleler çıktı:
"Hepsi de İstanbul’a taşınacak. Bu konuda kararımızı verdik. Hatta yerleri de belirlenmiştir. Bunu hiç kimseye de soracak değiliz."
Tayyip Erdoğan’ın "kimseye soracak değiliz" dediği Merkez Bankası’nın, yasalara göre "bağımsızlığı" var.
Bağımsızlık ne demektir?
Kendinle ilgili kararları kendi iradenle alma yetisine sahip olmak demektir, değil mi?
Başbakan ne diyor?
"Bu konuda kararımızı verdik.(...) Bunu da hiç kimseye soracak değiliz" diyor değil mi?
Harika bir demokrasi anlayışı! Böyle bir Başbakanımız olduğu için onu seçenleri kutlamalıyız.
Nitekim Başbakan, bankanın "bağımsız" olduğu anımsatılınca da şöyle diyor:
"Merkez Bankası alacağı kararlarda özerktir. Bulunacağı yere ise kanunla, hükümet olarak karar verebiliriz.(...) Kanunsa kanun çıkartırız. Bunun kararını verdik."
Rahmetli Falih Rıfkı Atay günümüzde yaşıyor olsaydı Başbakan’ın bu sözleri üzerine hemen Enver Paşa’nın bir tarihte, "O konuda kanun yok"diyenlere verdiği meşhur yanıtı anımsatırdı:
"Yok kanun?; yap kanun!"
Görüyorsunuz bu mantıkta "yasama" iradesinin ayrı bir organa (Meclis’e) ait olduğu gibi bir düşünce yok... "Kanun dediğini ben söylerim, onlar çıkartırlar" anlayışı var.
Buyurun, bir güzel demokratik anlayış örneği daha!
Şimdi "Adnan Menderes de aynen böyleydi" desek son seçimlerde kendi resmini Menderes ve Özal’ınkiyle birlikte afiş haline getirten Tayyip Erdoğan belki de memnun olur ama ona yaranmak isteyenler hemen, "Ne demek istiyorsun?" diye saldırmaya başlarlar.
Ama biz yine de "Adnan Menderes de aynen böyleydi. Hatta 1954 seçimlerinden sonra Kırşehir’i sırf tanınmış muhalif Osman Bölükbaşı’yı milletvekili seçtiler diye cezalandırmak amacıyla il iken ilçe haline dönüştüren yasayı aynı şekilde kimseye sormak gereğini duymayarak çıkarmıştı" diyeceğiz.
"Daha önce dememiş miydim?"ci yazarlığı sevmediğimiz için elimiz varmıyor ama, bağışlarsanız söyleyelim... 22 Temmuz 2007 seçim sonuçları belli olunca "AKP’nin, 1954 seçimlerinden sonraki Demokrat Parti gibi şımarma ihtimali var" uyarısında bulunarak galiba doğru bir şey yapmışız.