Beklersek görürüz

BİLİYORUZ, Batılı dostlarımızın (!) baskısı olmasa 10 Ekim 2009 günü Ermenistan’la Zürih’te o iki protokolü imzalamazdık. “İmzalamazdık” sözünü, bugünkü iktidarın “komşularımızla sıfır sorun” politikasına rağmen söylüyoruz. Çünkü bu iktidar bile, Karabağ sorunu çözülmeden, “soykırım”la ilgili bir ortak komisyon kurulmadan adım atmazdı.

Haberin Devamı

Sadece onlar değil, Ermenistan’la aramızda, Ermenistan Parlamentosu’nun 23 Ağustos 1990’da kabul ettiği “Bağımsızlık Bildirisi”nden ve Ermenistan Anayasası’ndan kaynaklanan sorunlar da var.

Nitekim o bildiride, Anadolu’nun Doğu bölgesi “Batı Ermenistan” olarak anılıyor. Böylece Ermenistan sanmayınız ki “coğrafi” bir yer ismini söylüyor. Açıkça “Orası benim toprağım” diyor.


Keza Türkiye’nin bir parçası olan Ağrı Dağı’nın “Ermenistan’ın resmi devlet arması olduğunu” Anayasa’sının 13’üncü maddesinde ifade ederek, “Orada da gözüm var” diyor.


“Soykırımı”
iddialarını kabul etmemizi istediklerini bilmeyen kalmadı. İlaveten iki ülke sınırlarını belirleyen 1921 tarihli Kars Anlaşması’nı -son protokolde yarım ağız tanımış gibi görünmelerine rağmen- Ermenistan en azından bunu açıkça ifade etmeye yanaşmıyor.

Haberin Devamı


Tüm bunlar ortada iken bizim altına imza attığımız, üstelik Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “Tarih yazmıyoruz, tarih yapıyoruz” gibi “Solonvari” bir cümle ile övülen Protokol (daha doğrusu iki metin olduğu için protokoller) Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nden ağır bir darbe yedi.


Mahkeme lafı evirdi, çevirdi hem “Bunlarda Anayasa’ya aykırı bir taraf yok” dedi hem de bunu ifade eden kararında “soykırım”a yer verdi. Onunla kalmayıp Türkiye topraklarından “Batı Ermenistan” diye söz etti. Ve en önemlisi “Ermenistan’ın soykırım iddialarından vazgeçtiği anlamına gelecek” her şeye karşı çıktı.


Bitmedi... Bu kararla, Ermenistan Dışişleri Bakanlığına mensup diplomatların “Biz hazırladık, Türk Dışişleri üzerinde ufak tefek değişiklikler istedi.

Metin o suretle oluştu”
dedikleri protokolleri yine kendileri “yok” mertebesine indirdi.


O halde, protokol metniyle ilgili bir ihtilaf varsa, bu Türkiye ile değil, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı ve Ermenistan Anayasa Mahkemesi arasında var demektir. Bu bir.


Öyle ya, yukarıda tek tek saydığımız sorunlar çözülmeden bu metinlerin altına imza atan Türkiye’ye nasıl günah yükleyebilirsiniz?

Haberin Devamı


Kaldı ki “Protokolleri yürürlüğe sokmayacaksak neden imzaladık?” diyen, “Taraflardan biri engel yaratırsa olumsuz sonuçların tüm sorumluluğunu üstlenmiş olur” diye ilave eden de Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan idi (1 Kasım 2009 Hürriyet).


Şimdi bu durumdan Ermenistan mı yoksa Türkiye mi zararlı çıkarmış, bekleyip görelim.


İki ülkenin sınırları açılsın da içinde bulunduğumuz güç ekonomik koşullardan kurtulalım diye kapı kapı dolaşan yoksa biz mi idik?

Yazarın Tüm Yazıları