KAÇ gündür gazeteler 29 Mart’ta yapılacak yerel yönetim seçimlerinde Belediye Başkanı adayı olması beklenen isimleri yayınlayıp duruyor.
Aday adayı olanlar biliyor ki, gazetelerin isim yayınlamasının pratikte pek bir faydası yoktur. Çok çok isminiz liderin gözüne çarpar ama, son söz yine liderindir.
Çünkü içinde bulunduğumuz ortamda aday olma sizin yeteneğinize, partinin başarısı için şu kadar çalışmış olmanıza, projelerinize bağlı bir sürecin sonucu değil.
O sizin yaptığınız kulisin -Allah bilir ama belki partide birilerini yemlemiş olmanızın- başarısı ile ortaya çıkan bir durum.
Bu dediklerimiz hemen tüm partiler için aynen böyle... Sadece ayrıntıda farklar var. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), halen görevdeki AKP’li belediyeler için parti örgütünün "performans değerlendirmesi" dedikleri bir not vermesini istiyor.
Yeni adayların da bazı kriterlere göre (bu kriterler içinde şu veya bu cemaate bağlılık herhalde önemli bir yere sahiptir) seçilip örgütün bir üst kademesine sunulacağı, sonunda kararı Genel Merkez’in vereceği bildiriliyor.
Bu usul aslında milletvekili seçiminde de uygulandı. Ama gerçek şu ki örgütten gelen mesaj ne olursa olsun son söz Genel Başkan Tayyip Erdoğan’ındır. Yani "demokrat"lık, oraya kadardır.
CHP’ye gelince, herkes biliyor ki sadece son değil orada ilk söz de Genel Başkan Deniz Baykal’a aittir.
Eskiden -yani Deniz Baykal’ın eleştirdiği tek parti dönemi dahil, 1980’e kadar- CHP böyle değildi. Tek parti döneminde aday adayları örgütün önerileri dikkate alınarak belirlenirdi. Çok partili dönemde adayları örgüt önerdi, genel merkez son kararı verdi. Ama sonra bir adım daha atıldı. Adayların yüzde 70’ini belirleme hakkı 1950 seçimlerinden önce örgüte bırakıldı. Genel Merkez adayların ancak yüzde 30’unu belirleyebiliyordu.
CHP 1950’de seçimi kaybedip iktidardan düştükten sonra aday belirleme yetkisi tamamen örgüte bırakıldı. Nitekim Kurtuluş Savaşı kahramanlığına ek olarak Atatürk’ün Başbakanlığı ve 12 yıl Cumhurbaşkanlığı gibi pek az faniye nasip olacak kadar önemli ve şerefli siciline rağmen Genel Başkan İsmet İnönü, aday belirleme konusunda Genel Merkez’e de kontenjan tanınmasını sağlamak için yıllarca çaba sarf etti. Ama örgütü ikna edemedi.
En sonunda 24 Ağustos 1961 tarihli 15’nci Kurultay, "İşçi ve esnafın yoğun olduğu illerde parti (il, ilçe) yönetim kurullarının da onayını almak koşuluyla, yüzde 15 oranında aday gösterme yetkisini" partinin Genel Merkezi’ne (dikkat edin Genel Başkan’a değil) bırakmayı kabul etti.
Sonra ne oldu?
CHP’den aday olmak isteyenler örgüte gittiler. Ön seçime girdiler. Kazananlar aday gösterildi. Çünkü parti içi demokrasi işledi. Seçilenler de "liderin" değil "milletin" vekili olmanın onuruyla görev yaptılar.
Peki -kısa bir dönem hariç- 1992’den beri Deniz Baykal’ın Genel Başkan olduğu CHP’deki durum ne?
Deniz Baykal’ın eleştirdiği Milli Şef’li CHP, Atatürk Bulvarı’nda köylülerin görünmesine izin vermediği noktadan yukarıda anlattığımız noktaya gelmişti, Deniz Baykal’lı CHP nereye gidiyor?